Algı / kanaat oluşumunda köpük dinamiği

Algı günlük yaşamda sık kullandığımız, insanların beklenmeyen tepkilerini açıklamada başvurduğumuz, ama gelin görün ki pek de anlaşılamamış kavramlardan biridir. Algıdan bizim algıladığımız, insanlarda oluşan yüzeysel kanaattir. Bu kanaat (fikir), konunun detaylı irdelemesi yapılmaksızın “sevdim / sevmedim”, “beğendim / beğenmedim” ya da “evet / hayır” gibi iki kutuplu biçimlenir. Kanaatte göründüğü kadarıyla üçüncü bir kutup bulunmaz, dahası “kanaat” nedensellik gerektirmeyen bir ifadedir. Kişi bunun arkasında yatan gerekçeleri kendiyle tartışmaya başladığı zaman algı tam aksi yönde de değişebilir, ilk kanaat geçerliliğini yitirip, diğer tarafa dönebilir, “kandırılmışız” şeklinde çocuksuluğunun arkasına sığınan mazeret beyan eder (“kanmışız” değil, “kandırılmışız”).

(Resim http://st.depositphotos.com/1408467/2168/v/950/depositphotos_21682129-stock-illustration-background-with-foam.jpg adresinden alınmıştır)

(Resim http://st.depositphotos.com/1408467/2168/v/950/depositphotos_21682129-stock-illustration-background-with-foam.jpg adresinden alınmıştır)

Algı ve ortaya çıkardığı kanaat (ilk izlenim) bilgiye dayalı değerlendirmeden geçerse ve deneyimle de birleştirilirse aslında idrak edilmiş olur. Bu durumda kanaat ortadan kalkar, yerini bilinçli bir karara bırakır. Ne var ki bunun yapılması zordur, günlük yaşamımızda çoğumuz eylemlerimizi algının oluşturduğu kanaatler düzeyinde sürdürürüz. Üstelik algının ortaya çıkardığı kanaat bulaşıcıdır, yani günlük yüzeysel sohbetlerde aktarılan kanaat, mesela “bir mekanın iyi olarak algılanması”, “bir yiyeceğin bir şeye iyi gelmesi” vb. çok ciddi bulaşıcılık gösterir. İnsanlar yapıları gereği kendi kanaatini benimsetmeye (empoze etme) eğilimlidir, “bir konuda yüzeysel de olsa fikir sahibi olunması hiç olmamasından daha makbuldür”. Dolayısıyla gündemde olan bir konuda, zaman sürecinde, toplumsal kanaat ortaya çıkar ki, bu da toplumsal algı olarak adlandırılır.

Kanaat bulaşıcıdır, zaman faktörü bunu güçlendirir

Toplumsal algının, bilgiye dayalı değerlendirmelerle bir alakası yoktur, tutunduğu zemin zayıf olsa da konuyu kapsayan bir kanaat birliği oluşmuştur, yine aynı iki kutupluluk özelliğini gösterir. Bu kanaat birliği içine dalma fırsatınız olursa değişebilir, ancak değişim tahmin edilenden zor bir süreçtir. Zira kanaat bulaşıcı olduğundan siz bir yerinde gedik açsanız da, komşu düşünceler tarafından yüzey yeniden örtülür. Elinizi yüzeyi köpüklü bir tas suya daldırdığınızı varsayın (köpük burada kanaati temsil etmektedir), kolaylıkla içeri geçersiniz, ama elinizi çektiğinizde köpük yüzeyi aynı kolaylıkla kaplayıp örter, hatta eliniz de sudan bir miktar köpüklenip çıkar, yani kanaat size de bulaşabilir.

Toplumun büyük çoğunluğu kanaatin değiştirilmesine yönelik girişimleri “algı operasyonu” olarak adlandırır; “birileri düşüncelerimizle oynayıp bizi bir seçime yönlendirmeye çalışmaktadır”. Oysa algı operasyonları köpüklü suya atılan çakıl taşları gibidir, hafif çalkantılar dışında bir etki yaratmazlar. Dahası geçmişte kalmış olaylar ve kişilikler konusunda da algı değişikliği yaratılamaz, çünkü algı güncele aittir. Örneğin herkesin bildiği bir destan, mit ya da masal sonradan değiştirilemez, karakterler ve kahramanlar bellidir. Tam da bu nedenle en çok da masallar algının yaratılması ya da sürdürülmesinde olağanüstü verimli alan sunar.

Kanaat bilimi de şekillendirir

Bu yazdıklarımızın 16 Haziran Referandumu sonuçlarıyla bir alakası yok, ama referandumlar da aynı algı dinamiğine dayanır. Ortada olumlu ya da olumsuz, ama illa ki iki kutuplu bir konu vardır. “Evet” olumludur, “Hayır” olumsuzdur, insanlar olumlu olanı sever. “Beyaz” temizdir, “kahverengi” başka bir şeyi çağrıştırır (aslında reddin ifadesi kırmızıdır, ama bu durumda da olasılıkla mühürler tam ortaya vurulacaktır). Kendini ifade etmek isteyen biri bunu ister istemez beyazın üzerinde daha güçlü (kontrastlı) hisseder. Zaman zemininde oluşmuş kanaat zaten güçlüdür, kanaat bildirme işlemlerinin çoğu zaten bilgi zemininde yapılmaz, kanaat ve inat da yakın akrabadır, vs. vs. vs…

Bizim konuyu bağlamak istediğimiz esas nokta ise, “algı / kanaat” gibi yüzeysel köpük güçlerinin tıp da dahil bilimleri de şekillendirebileceğidir.

4 cevaplar
  1. Mayk51
    Mayk51 says:

    Algi da var, sahtecilik te var. Algi olmasaydi evetler yuzde 1’in altinda olurdu. Algi sayesinde yuzde 40-45 arasinda bir orana yukseldi, ve dupeduz organize bir hileyle yuzde 51 kusur yapildi. Agit sahtecilik hirsizlik var diyor, kanit gosteriyor. Biz ise raporun icerigine bakmiyoruz da, avrupali birinin pkkyle olan fotograflarina bakiyoruz. Sanki evetin mimarlari pkkyle ve fetoyle fotografta poz vermekten cok daha ote seyler yapmamislar gibi (sirasiyla yuzde 95 ve yuzde 100 ayni fikirde olmak gibi; niye bunu kullanmazlar da evetciler de bizden derler anlamak zor). Sanki avrupa olmasa buyuk bir hirsizlik ve yasa tanimazlik oldugu bariz degilmis gibi. Bu arada Kilicdaroglunun olumsuz etki yapan bir karakter oldugunu soylemek gerekir, her ne kadar soylediklerinin cogu dogru olsa da. Uyariyoruz, dinleyen yok. yaptigi dogru isler var, ama anaakim medyada akpyle polemik yapmasindan biktik. Chp yari-amerikanci kilicdarogludan ibaret degil.

    Yanıtla
  2. Mayk51
    Mayk51 says:

    Agit’in hayirci degil evetci oldugu anlasiliyor, cunku oylar yeniden sayilsin diyor. Muhursuz zarflar ve pusulalar sonradan muhurlendigi icin yeniden sayim yapilinca sonradan eklenen hileli oylar hilesizmis gibi sayilacak.
    Hileli muhursuz zarflari ve pusulalari onceden muhurleyemezler miydi, ve boylece hileyle mucadeleyi imkansiz hale getiremezler miydiler: bilmiyorum. Yaygin bir soylentiye gore, muhursuz zarflar, hileye ragmen hayir ciktigi zaman secimi iptal etmekte kullanilacakti. Iptal ile hayir ayni sey mi, oyle gorunebilir, ama iptal durumunda yeni susler ekleyip yeniden referandum duzenlenmesi gundeme gelebilirdi. Agit mecburen bir rapor yaziyor, ancak bunu yaparken de evet’e de birkac pas atiyor gibi.

    Yanıtla
  3. Mutlu
    Mutlu says:

    Adam diyor ki : “sen palavra sıkıyorsun,sallıyorsun,kendi inandığın şeyi söylüyorsun, bu gerçek değil” (üstüne kanıt göster derse de tamam artık). Ama 2dk sonra kendisinin bi şekilde içselleştirdiği,yine bir şekilde artık ona inandığı “şeyi” “gerçek”miş gibi söyleyebiliyor?!?! Hocanın bahsettiği şey ve bunun bazı bilim dallarının içerisindeki hali zannedildiğin çok çok daha büyük sorunlara yol açıyor. Sebebi/etkisi direk kanıtlandırılmamış, insanların inanmak istediği bir veri/bilgiye “miş” gibi yapma eğilimi tahmin edemeyeceğimiz kadar yüksektir.

    Bunun tıptan beslenmeye kadar, eğer kurcalanırsa rahatlıkla görülebilir, inanılmayacak kadar çok örneği var. Hatta kendine “skeptik” diyen gruplar bile bazen sırf popüler olanı kötülemek,alaşağı etmek,”kurcalayalım bakalaım ne çıkacak” adına bir bilgiyi,veriyi,sonucu,olguyu boşa çıkartmak için aynı hataları yapma eğilimine girmekteler.

    Gazetecilikten tutulsun birşeyleri paylaşma ve insanlarda ilgi uyandırması sonucu takip edilme (illa sosyal medya olmak zorunda değil) noktasına,siyasete,dine,hatta pozitif bilimlerin içinde çeşitli spekülasyonlara kadar her yerde görebiliriz bunu.Yapanların bu tarz ilgiden ayrıca memnun olduğu,peşinden gelenlerin de yeterli fikir sahibi olamadıkları veya kurcalayamadıkları,en azından ucundan fikir sahibi olsalar bile en basit haliyle “vay be neler var” noktasına gelmek istemeleri de işi bi noktadan sonra danışıklı dövüşe çeviriyor.Birisi kandırmayı,birisi kandırılmayı sever hale geliyor.Bunda, günlük hayattaki monotonluktan(belki de sorunlardan) uzaklaşmak için bilinçaltından gelen eğilim olabilir mi merak ediyorum.

    Kolay para sayesinde belli bi “hype” dizisi ile desteklendiği ve ciddi ölçülerde yatırım aldığı için inanılmaz boyutlara varan şirket dolu heryer.Para-yatırım-ekonomi zaten bu tar algı-kanaat-dürtülerle yürüyen başka bir alan.Pozitif bilim demeden önce,onlarca onlarca sene öncesinin teorilerini,gelişen değişen şartlara uyarlayamamanın,veri toplama imkanlarından yeterince yararlanmadan varolan sorunlu sistemin sürdürülmesi sonucu kimsenin daha önce yüzmediği,kitaplarda olmayan ortamlarda herkesin bu algı-kanaatleri sonucu dünya ekonomilerini yönlendirme çabaları da aynı temellerden besleniyor.FED veya diğer Merkez Bankaları karar almaya çalışırken ellerinde piyasalarda olamayacak kadar geniş veri setlerine sahip iken,yine de tamamen nedensellik/kanıtlanabilir yol üstünden değil, sonuçlarından emin olamadıkları VE etkilerinin nereye kadar uzanabileceğini asla tahmin edemeyecekleri tahminler üstünden bu akıl süreçlerini yürütüyorlar. En basitinden enflasyon verisini alternatif olarak gerçek zamanlı tutmaya çalışan, hükümet harcamalarının nereye nasıl yapıldığını ve verimini incelemeye çalışan paralel yaklaşımlar var (resmi değil tabi).

    Yine inanılmaz derecede alakalı, eski FED başkanlarından Greenspan’in kararlarında Ayn Rand’ın dünya görüşlerinden nasıl etkilendiği, politika kararlarındaki etkisinden de bahsedilir Kİ 2000 sonrasında birşeyleri çözmeye çalışırken 2008 krizinin altyapısının nasıl tetiklendiği de ortaya çıkar (Rand ile ilgili pişmanlıklarından laf arasında bahseder Greenspan).

    Yani insanlar bütünün hiçbişeyini bilmedikleri halde, en ufak kırıntısından herşeyi bilebildikleri eğilimine girerler.Yada en azından bütünün bilgisine kırıntının bilgisinden ulaşabilecekleri varsayımı ile hareket eder ve güdüyü içselleştirir.

    İtiraz edeceğim nokta, modern bilgi işlem imkanları ile insanların kanaatlerinin ne olduğu bilgisine ulaşmak, VE DE bunları istenilen yöne doğru yeniden yapılandırmak gittikçe daha da mümkün oluyor. Güdüyü anlamak ve onu yönlendirip yeniden şekil verip devamında oluşcak düşünce dizisi üstünde söz sahibi olmak artık yapılabilir oluyor(en azından daha yüksek olasılıklı alanlara kaydırılabiliyor). Görece az sayıdaki Facebook like’ları üstünden kişinin ten rengi,cinsel eğilimi,politik duruşu vs’lerinin ne olduğu sonucuna ulaşacak altyapılar kuruldu. Cambridge Analytics gibi şirketler açık verilerle,legal-illegal olarak topladıkları verilerle neredeyse belli bölgede tek tek hangi evin kime oy verdiğini gösterebilir noktadalar.Bundan sonra 5dk’lık konuşmadaki binlerce cümle kombinasyonu ile en yüksek oranda haneye ulaşıp akıllarının çelinmesini sağlayacak en verimli cümle dizilerini hazırladılar.Konuşmasında, başka insanlara alakasız ve daldan dala atlayan cümlelerden oluşan bi konuşma metni gibi algılanan şey aslında tek tek hedeflenmiş cümlelerden oluşan,alıcısı belli bir metin.Hedef kitle tek tek birey birey o özel tasarlanmış bilgiyi aldıktan sonra yeni bir güdüyle düşünce sistemi karıştırılıyor.Böylece mesela 10bin kişilik bir seçim bölgesinde max. sayıda haneye, tek tek herkesin alacağı şekilde hedefli cümlelerle ulaşılıp yazıda bahsedilen bulaşıcı bir algı yapıştırılmaya çalışılıyor.Cruz’un, Cambrigde Analytics ile çalışmaya bşaladıktan sonra o şekilde ciddi oyunu arttırdığı yerler var, Trum’ın da. Karizmatik bir siyasetçinin genel olarak seslenip bir algı oluşturması ile, tek tek insanların verilerinin toplanıp bu işin hedefli yapılması çok farklı şeyler. Peki bütün rakipler bu tarz yollara başvurmaya başlayınca ne olacak? Tekrar kafası karışık,kafasında bir türlü netleşmeyen düşüncelerle dolu seçmenler yığını mı olacak? Daha yüksek işlem gücü ile(süperbilgisayar seviyesinde) bir tık daha iyi kombinasyon yapabilenler mi azıcık azıcık öne geçmeye başlayacak? İlerisi için karışık,zor olacak sanki dedirtiyor.

    Çok uzun oldu, kusura bakmayın, asıl yazının önüne geçmeye çabalamış gibi görünüyorsam da kusura bakmayın.

    Yanıtla

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Mayk51 için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir