Bir şey aslından daha iyi olabilir mi?

Son haftaların tavuk / piliç tartışmaları (bu sitede de yer alacak ikinci ve üçüncü yazılar), yürümeye ve irdelemeye değer bir yol açarak sonuçlandı; “bir şey aslından daha iyi olabilir mi?” “Asıl olanın” bir şeyin esası olduğu mantığıyla düşündüğümüzde olmazmış gibi geliyor ki, genelleme olarak yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Mesela piliç aslı olan tavuktan daha iyi olamaz. Gelin görün ki, kollajen / glikozaminoglikan gibi detayları dikkate almazsanız ikisi de birbirine benzemektedir, ağırlıkları üç aşağı beş yukarı aynıdır (hatta piliç istenen ağırlığa ayarlanabilir). Buna karşılık pilicin (antibiyotik, kimyasal vb. detayları da saymazsanız) dört aya karşılık 40 günde büyümesi, 25 dakikada pişmesi, 4-5 liralık kilogram fiyatı (tavuk 15-20 liradan aşağı olamaz) aslında hem üreticiye hem de tüketiciye daha üstün görünen özellikler sunar. Hele hele bunu bir de “akşam bir hız ne pişireyim de dizinin başına oturabileyim” gözleriyle irdelerseniz, iki patates, havuç ve soğanın da kolaylığı hesaba katıldığında, piliç elbette aslı olan tavuğa üstün görünmektedir (bu son neden endüstrinin elini dara sokan en önemli unsurdur, kimse işten yorgun argın çıkınca, eve ancak iki saatte pişen bir şeyi götürmek istemez).

 

Nitekim bütün arabalar, motorları, lastikleri, fren donanımları gibi bileşenlerde benzer mantıkla çalışsalar da, bunlar geliştirilebilir unsurlar olduklarından, yaklaşım tasarımın ve ürünü “model” kavramının doğmasının ötesinde, gerçekten aslından daha iyi bir ürünle sonuçlanır. Yine benzer şekilde daha kullanışlı bir İngiliz anahtarı, derin vidayı sökmeyi olanaklı kılan daha uzun uçlu bir tornavida da yapılabilir. Aplikasyon batağına saplanmakla birlikte, yeni model telefonların üstünlükleri (ve senkron eksiklikleri) vardır. Bütün bu sayılanların bir aslı ya da orijinal hali vardır, aynı elektrogitarların gelişim süreci gibi, daha esnek uygulamalarla ve üstünlüklerle sürdürülebilir. O halde uygulamalı insan elinden çıkmış işler ve nesneler için orijinalinden iyi olma diye bir durum zaten vardır.

Plastik sanatların ayrıcalıklı yeri

Ne var ki bir plastik sanat eseri söz konusu olduğunda durum değişir. Bir resim aslı olan tablodan daha iyi olamaz, Van Gogh’un Yıldızlı Gece’sinin olsa olsa aslına çok yakın bir reprodüksiyonunu, Düşünen Adam’ın da “aa, bu düşünen adam olmuş” diyebileceğiniz bir kopyasını yapabilirsiniz. Burada orijinal kavramı tam olarak geçerlidir, düşüncenin ya da duygunun somut bir nesneyle anlatımının ilk hali gerçek biçimidir. Aynısını tekrarlamaya çalışan sonrakileri ondan daha iyi olamayacak kopyaları oluştururlar. Buna karşılık eserin teması aynı kapsam içerisinde daha iyi ifade bulabilir. Yani Son Yemek tasviri bir başka ressamın orijinal betimlemesinde daha çarpıcı bir biçime sürüklenebilir.

Peki, ortaya çıkan ürün bir edebiyat eseriyse bunun daha iyisi yapılabilir mi, işte bu tartışmaya açıktır. Zira nesir, şiir ya da tiyatro eseri, plastik sanatlar kapsamında değerlendirilebilecek bir performans sunmaz, bir düşünceyi ya da duyguyu ifade ederler. Burada ifade (mimi bir kenara koyarsanız) kelimelerdeki tek ya da bütünleşmiş anlama bağlıdır. İşte o noktada dilin kısıtlılığı devreye girer, düşünce ya da duygunun ifadesinde bütün diller aynı kıvraklığa, hatta dağarcığa da sahip değildir. Öyle ki bazı kelimeler ancak o dilin çerçevesinde veya coğrafyasında anlam / karşılık bulabilir (mesela “hemşo”, başka dilde kolay kolay ifade edilemeyebilir). Bu sadece kullanılan kelimenin yerel kök / deyiş olmasından değil, bir tek kelimenin aslında bir “anlam grubunu” barındırmasından kaynaklanır.

Edebiyatın tartışmaya açık durumu

Konuyu toparlarsak, plastik sanatlara dair bir nihai eser ancak kopyalanabilir, ama düşünce ya da duygu ifadesi başka sanatçılar tarafından geliştirilebileceği gibi, düşünce ya da duygu ifadelerinden oluşan bir edebiyat ürünü, “her iki dile aynı derecede iyi hakim” biri tarafından, öbür dilde daha keskin bir biçime dönüştürülebilir. Hatta bu ifade pekala bir biyolojik dil (sentez) için de söz konusu da olabilir. Mesela bitkiler topraktaki sülfürü kullanılabilir amino aside çevirebilirler, ama memeliler toprak yeseler de bu gerçekleşemez. İfadenin, muhatabı (dinleyen, eleştirmen) tarafından değerlendirme aşaması maalesef sübjektiftir. İşin içine hele hele duygu girerse, anlatılmak istenenin hangisinde daha iyi karşılandığı (duygusal tatmin), ancak her iki dile de tamamen hakim biri tarafından hakkıyla yorumlanabilir; ama mesela Battal Gazi’deki “mahkumun dayanıklısı insana meslek zevki veriyor” repliğinin başka dilde makul bir ifadesi zordur (fotoğraf o sahneye ait değildir).

Özetle: (1) Resim, heykel gibi bir plastik eserde amaç sanatsa orijinalinden daha iyi bir durum söz konusu olamaz. (2) Plastik eserin amacı bir düşünce ya da duyguyu sunmaksa bu başka bir yorumcu tarafından geliştirilebilir. (3) Duygu ya da düşünceler dil kullanılarak ifade ediliyorsa, tiyatro ya da sinema gibi bir eserde yorum artist tarafından derinleştirilebilir. Omurgasızlık konusunda genel bir eleştiri sunan Cyrano de Bergerac’ın tiradı Fransa / Avrupa coğrafyasına kıyasla, Türkiye / Orta Doğu coğrafyası dillerine anlam ya da üslup açısından çok daha başarılı biçimde çevrilebilir (coğrafyanın ve yaşam şeklinin dile olan katkısı).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir