Biz neden rakı içeriz?

Rakının nasıl içilmesi gerektiği üzerine çok yazıldı. Ne kıvamda nasıl soğutulup ya da belki soğutulmadan bardağa konulan iki parça buz üzerine yavaş yavaş sızdırılarak zehrinin alınmasından tutun, “illa ki sek” diyenlere varana kadar ben bunlardan en az iki düzine okumuş ya da dinlemişimdir. Rakının içilme adabı kendini rakı müdavimi addedip de ayda yılda bir kadehi zor görenlerin sohbet konusudur daha çok; oysa benim bu konuda bildiğim tek kaide açılan şişenin bitirilmesi gerektiğidir, zira yarım kalmış bir şişe yeni başlanacak bir sofranın dünden yarım kalmış mezelerini, üstü geçiştirilmiş sohbetlerini çağrıştırır da, rakı içmeye durmanın tazeliğini yorarmış gibi gelir, “nimetin” ziyan edilmemesinden ziyade.

“Nimet” yakıştırmasını abartılı bulup, hatta hoşlanmayanlar lütfen alınmasın. Dünyadaki her şey gibi rakı da nimettir. Onu nasıl değerlendireceğiniz, keyif ve hikmetinden mi yararlanacağınız, yoksa mihnet ve illete mi dönüştüreceğiniz tamamen kendi elinizdedir. Lakin rakı alkollü diğer içeceklerden ciddi olarak farklıdır. Üstelik birkaç satır ilerde size kendi yorumumla sıralayacağım bu farklar, aslan sütü nitelendirmesiyle kendimize yakıştırmamız, hatta daha ileri götürüp milli içkimiz olarak tanımlamamızdan da kaynaklanmamaktadır. Herkese kendi yavrusu aslan görünür, ama nedendir bilinmez, alkolle arası kötü olmayanlar belki hak vereceklerdir, rakı için söylenecek çok daha fazlası var.

Bütün içkiler yudumlanarak içilmeye başlanır, ancak rakı önce kokusuyla içilir. Şarap merakı olanlar, hatta degüstatörler istedikleri kadar koklayıp, rengine baksınlar, taze, kekremsi, gövdeli ve hatta yaramaz, şakacı diye adlandırsınlar şaraplarını, kokusuyla içilmeye başlanan hiçbir içecek yoktur. Kokuyla içmek sandığınız gibi bir kelime oyunu, şereflendirme değildir. Tat duyusu koku algısıyla birlikte çalışır (nezle olduğunuzda bu nedenle koku alamazsınız desem daha iyi anlaşılacaktır), lakin kokunun başka bir özelliği vardır. Koku en derin hafızamızı taşır. Büyüdüğünüz evin kiler kokusu, aşık olduğunuz kadının ten kokusu, siz her şeyi unutsanız bile duygularınızla öyle iç içe geçmiştir ki, kimi zaman olayları bile hatırlayamaz, ama o duyguları aynı sıcaklığıyla hissedersiniz kokuyu duyduğunuzda. Rakının kapağı açılıp da ortaya yayılan bu kokusunun içilmesinin esprisi de budur. O koku en içten paylaşılan anların öncesindeki katıksız birliktelik, aşık olmuşlukların heyecanıdır. O koku hafızanın kendisidir. Bence biz işte en çok bundan rakıyı severiz ve severek içeriz.

Rakının ikinci önemli hafızası ise boğazınızdan yuvarlanıp gidiverirken bıraktığı o yanma hissidir. Acı olduğunu bile bile içersiniz, ama hiçbir zaman bir ilaç niyetine değil. Arkasından atıştıracağını mezenin tadını daha iyi alacağınızın bilincidir bu, o tat ahenginin uzatılmasıdır. Aceleye getirilip, “mırk mırk” yutuluvermez, belki de bundandır rakı öyle üstünkörü sofraların içeceği de olamaz, hani iki paket cips biraz çerezle düzülüvermez o sofralar, az olur ama lezzetli olur, keseye göre, bunun tek istisnası beyaz leblebidir ki, o zamanın yokluklarına inattır da, bu zamanın şükran borcunun hatırlanmasıdır.

Lakin rakı arka bahçelerin kendine dönüp sessiz sakin düşünme seanslarının içkisi değildir, rakı birlikteliklerin içkisidir. Üstelik öyle üstünkörü dostlukların yeni bitivermiş birlikteliklerin sığlığına da sığmaz. Velakin böyle birliktelikler bira tadında, şarap kıvamında yaşanıverir de rakı bardaklarının sığlığında yarıya kadar doldursanız bile boğuluverir. Bundandır belki de rakıyı sadece kendi kendinizle paylaşacaksanız, sohbeti müzikle yapmak zorunda kalırsınız, aslında türkülere de pek sığmaz, ille de sanat müziğiyle ister, hatta bana göre mümkünse Zeki Müren, “kader kime şikayet deyim seni” derken,  “bir alev halinde düştün elime, hani ey gözyaşım akmayacaktın” oluverir, yalnızlığın en güzel bedelidir, ağlarım.

Şaraba sigara yakışmaz, viski puroyla gider, lakin rakı ne olsa kabul eder duman niyetine. Kim bilir belki dumanı içindedir de, suyu yavaş karıştırırsanız görürsünüz. Şampanya büyük mutlulukların, viski ince hesapların içkisi oladursun, rakı büyük buluşmaların ve büyük düşlerin içeceğidir. Soğuklar votkayla, kanyakla sıvanıp, sıcaklar birayla serinletilebilir; şarapla aşklar tutuşturulup, cinle geçiştirilebilir. Lakin rakıyla gerçekten ülkeler kurtarılıp, devletler tesis edilebilir. Sakın unutmayın.

Ben bütün bu satırları kısa bir süre sonra Efe’ye kardeş olarak beğeninize sunulacak olan “yeni yetişme” Çilingir adlı rakının kokusu hürmetine yazdım. İçimi biraz daha sert, tadı yerinde derler, oradaydım ama henüz tatmadım. Alkolden haz etmeyenler sakın bu sözlerimden alınmasınlar; herkesin hayattan aldığı tatları, pekiştirdiği alışkanlıkları, üzüntülerini söndürdüğü bardakları ve yalnızlığını paylaştığı kaçamakları vardır. Rakı benim için hep dost ve kardeş sofralarının içeceği oldu, sizinle paylaşmaya da bundandır meylim.

8 cevaplar
      • Ahmet
        Ahmet says:

        “Nimet” dinsel bir terimdir. Allah’ın biz insanlara sunduğu iyilik ve lütufların hepsine denir. Alkollü içkilerin Kur’an’da yasaklanması sebebiyle rakı bir nimet olarak nitelendirilemez. Ancak rakı bir rızıktır. Rızkın da helali ve haramı vardır. Ölü hayvan eti yemek haramdır. Besmele ile kesilen hayvan eti helaldir. Bu ikisi arasında çok fark vardır. Üzüm ve alkolsüz türevleri helaldir. Fermantasyonundan elde edilen rakı vb. haramdır.

        Yanıtla
    • Neşe Yaman
      Neşe Yaman says:

      Nimet sizin onu nasıl algıladığınıza bağlı bence bu , benim eşim küçük bir ilçede doktordu , kişilik olarak mükemmeliyetçi , çalışkan , görevini layıkıyla yapmaya çalışan , devlet konusunda son derece tavizsiz , hatta fazlaca kurallara uyan , özel muayenehanesi olduğu için Dr işten çıkış saati 1saat önce olmasına rağmen , ben gidersem diğerleri işten erken çıkarlar deyip erken çıkabilme hakkini dahi kullanmayan , pazar günü s.ocagina girdiğinde çöpün dökülmemiş ,hizmetinin görevini yapmamış olduğuna sinirlenip , gidip çöpü döken , hizmetli atanmadığı için personelle birlikte her cuma akşamüstü , ocağı temizleyen vs böyle biriydi , lakin yönetici olmak zordur , ayrıca bunun zorlukları da yorar insanı .
      Yapısını bildiğim için balık pişirdiğimde ben kendim elimle koyardım eşime , genelde üst üste 7 saat bile uyumuşluğu olmazdı bir şekilde bölünurdu ya hasta gelir ya adlı bir vaka olur birşeyler bulunurdu sorun olucak , yorgun olurdu çok kez, kişilik yapısı da cabası içtiği 2 bardak rakı onun için bir ilaç gibi olurdu hafif alkolle rahatlar neşeliydi ama dahada neşeli olurdu , ardından çok güzel uydurdu .Alkolde bir miktar uyuşturucu olduğu için depo etkisiyle daha kısa ve derin bir dinlenme sağlıyordu ve bende onun dinlendiğini gördüğüm için benim eşim dinlenmek için ister bir ağrı kesici isterse 2 bardak rakı alsın derdim , nasıl içtiğiniz ne içtiğinizden çok daha önemli .O yüzden aslolan hak yemeden kimsenin hakkını mideye indirmeden gitmektir bu dünyadan ,
      Haramı yemek sadece rakıyla olmuyor .
      Nimet mi evet nimet , bir ağrı kesicinin sizi rahatlatığı gibi , 2 bardak içkide rahatlatabiliyorsa nimettir ,
      Ayrıca ben eşimin içmesi için içkiyi ben koydum , zira çok iyi tanıyordum onu , ayrıca ben içki içmiyorum ,

      Yanıtla
  1. bal
    bal says:

    yazınızı pek sevdim, benim gibi sevecek insanlarla hemen paylaştım. güzel insanı daha da güzelleştiren , paylaşımlara en içten ve samimi duygularını katık ettiren,sorgulatan, kafaları yakınlaştırıp hayal gücünü ana katan, kutaran, yıkan, yeniden yapan her ne varsa doyaya ve insana dair, hepsine minnettarım.nimet midir değil midir, çok mu önemlidir?

    Yanıtla

Trackbacks & Pingbacks

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir