Canlıların dış dünyayla bağlantısı, gıda ve havadan çok daha fazlası

Canlıların dış dünyayla bağlantısını biz genellikle beslenme başlığı altında toplarız. Ne var ki sistemin bütününe baktığınızda bu bağlantı sadece besin değil, havayla da gerçekleşir, buna solunum adını veriyoruz.  Hava ve besin (yiyecek ve su) dışında başka bir bağlantının olup olmadığı bilinmemektedir, çünkü insan bu dünyada yaşadığından, farklılığın saptanması (farkına varılması) mümkün olamaz. Yapılabilecek değişikliğin en uç noktası uzay yolculuklarıdır, ne var ki bu denemelerden elde edilen veriler de bize açıklanmaz. Dolayısıyla başka sistemlerin etkinliğini ancak diğer canlılardaki gözlemlere dayanarak yapabiliyoruz.

İllüstrasyon http://www.link2universe.net/wp-content/uploads/2013/05/mammut-lanoso-bello.jpg adresinden alınmıştır
İllüstrasyon http://www.link2universe.net/wp-content/uploads/2013/05/mammut-lanoso-bello.jpg adresinden alınmıştır

Kıldan tüyden durumlar ne anlatır?

Meseleye “kıl” olarak bakıldığında, hemen hemen bütün karasal memeliler bir posta sahip olsalar da, kılların uzama biçimi (patern) ciddi değişiklikler gösterir. Bizim yününden faydalandığımız koyun, keçi gibi canlılarda kıllar uzar ve kırkılırlar. Buna karşılık ineklerin kılları uzama göstermez. O halde neden bazı canlıların kıllarının uzadığını, bunların kırkmasanız uzamaya devam mı edeceklerini (olasılıkla bir yerde sabit kalırlar) ve elbette kıl uzamasının coğrafi bölge değişkenini de sorgulayabilirsiniz. En iyi yünün Shetland adalarında yetişen koyunlardan elde edilmesi sadece zengin otlakların değil, olasılıkla coğrafi konumun da bir sonucudur. Nitekim aynı üzümü bir dağın iki ayrı yamacına ektiğinizde farklı ürün alırsınız, Kars kaşarı da Edirne’de yapılamaz.

Dolayısıyla üçüncü ve ciddi bir bağlantı bedenin dış yüzü aracılığıyla kurulur görünmektedir. Karasal canlılarda bu dış, önceki yazılarda kısmen açıklamaya çalıştığımız gibi, sülfürden zengin bir örtüyle (keratin) desteklenmektedir. Derinin vücudun sıvı kaybını engellediği, aynı zamanda bir bağışıklık sistemi özelliği gösterdiği açık olmakla birlikte, genel metabolizmaya ve fiziksel özelliklere nasıl katkıda bulunduğu bilinmez. Bu düşünceyi irdelenmeye değer kılan durum, kuşların “tüy dökme” denen doğal döngüleridir. Tüy kuşlar için aslında elzemdir ve varlıklarının özelleşmiş bileşenidir. Tıpkı geyiklerin aslında bir kollajen matriks içeren boynuzlarını (antler olarak adlandırılmaktadır, diğer boynuzlardan farklıdır) değiştirmeleri gibi, kuşlar da tüylerini belli dönemlerde dökerler. Yılanın deri değişimi de bu biyolojik döngünün olası örneklerinden biridir.

Mamuttan file dönüş genetik değişikliği gerektirmeyebilir

İşte o zaman tartışma yine formun oluşumuna gider. Canlıların formunun kısmen genlerin kontrolünde olduğunu biliyoruz. Bir kol gelişimi, bacak gelişimi ya da bütün organların birbirlerine göre konumu gen paketlerinin ardı ardına çalışmasıyla gerçekleşir. Buradaki genlerin bir kısmı vazgeçilmezdir, yani etkisini ortadan kaldırdığınızda canlı hiç oluşamadan ölür ya da doğsa bile yaşamaz. Bazılarının etkisi ise kısmidir, ortadan kaldırdığınızda canlıdaki form değişikliğini gözlemleyebilirsiniz (örneğin bir genin bloke edilmesi farelerde kuyruk yapısının dalgalı hale gelmesine neden olur). Canlının anne karnında ya da yumurta içerisindeki gelişimi çok küçük bir boyutta gerçekleştiğinden, forumun oluşumunu “moleküllerin komşu dokulara sızmasıyla” açıklamak mantıksız görünmez. Ne var ki geyiğin antlerlerinin gelişimi ya da salamanderde (amfibiler) kopan uzvun yeniden yapımı çok daha büyük boyutta gerçekleşen bir “yeniden organizasyondur” (rejenerasyon).  Bu yeniden şekillenmede önce yara ağzında bir değişiklik gelerek özelleşmiş hücreler daha genel yapısal özellikler göstermeye başlar. Bunu takiben doku önce yeniden biçimlenir ve nihayetinde özelleşir. Organ yapımı ve rejenerasyonun moleküler mekanizmaları bir yere kadar anlaşılabilmiştir; ancak esas sorun olan “üç boyutlu konumlandırma” kolay açıklanabilir değildir. Bütün yenilenen organlar bir diğerine göre özel bir konuma sahip olmalarının ötesinde, bileşik işlev gösteren nihai yapıya erişirler.

Anlattığımız bu örnekler yine de bazı genellemeleri olanaklı kılar: (1) Bilim doğası gereği varsayımsaldır, ama varsayımlar bizim kabullenmelerimizdir. (2) Dış dünya besin kaynakları dışında da formu belirleyici özellikler gösterir. (3) Dolayısıyla mamuttan file dönüş genetik bir değişikliği gerektirmeyebilir (yani Lamarck hala haklı olabilir). (4) Küresel iklim değişimleri (çağ geçişleri) sıcaklıktan fazlasını da getirebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir