Dahili enerji ve metabolik sıra kavramının birleştirilmesi: Kemik ve yumurta örneği

Önceki yazılarda açıklamaya çalıştığımız üzere, dahili enerji dokunun içinde sakladığı yapım maliyeti (dokunun yapımında kullanılan enerji) olarak tanımlanabilir. Bunun biyolojik sonucu “enerjinin dokunun içerisinde yoğunlaştırılabilme becerisi” olarak tanımladığımız metabolik sıradır. Görünüşte bütün canlılar bir kütleden oluşurlar, ancak kütleyi gerek oluşturabilmek, gerekse sürdürebilmek için enerji sarf ederler. Birim dokuyu oluşturabilmek için gereken enerji farklı canlılarda ve dokularda farklı görünmektedir. Diğerlerine göre çok daha iyi araştırma şansımız olan tavuk örneğinden yola çıkalım, civcivin yumurta içerisinde gelişip yarka ve ardından tavuk haline gelmesi, doğal koşullardaki yaşamında en az dokuz aylık bir süreyi gerektirir. Hayvan 3-4 aylık bir sürede ergenliğine ulaşır, ama vücudunu geliştirme kapasitesi hala sürer (çocukların ergenliğini hatırlayın, erişkin forma varmaları hala zaman alır), yani doğal koşullarda büyüyen tavuğun endüstriyel pilicin kütlesine varması yine de bir yılı bulur. Endüstriyel üretimde ise bu süre 40-45 güne geri çekilmiştir. Tüketilen yemin pilicin birim ağırlığına oranına “yemi vücut ağırlığına dönüştürme oranı” (feed conversion ratio) olarak adlandırılır. Bu hesaplamanın pilicin karkas ağırlığı ya da bütün vücut ağırlığı gibi farklı matematiksel ifadeleri de vardır (hatta benzer hesaplama biçimi yem yumurta dönüşümü olarak da kullanılmaktadır). Dışarıdan bakıldığında hayvan aynı ağırlıktadır, oysa doğal koşullarda büyütülen hayvan çok daha fazla besin ve enerji (bir kısmı zorunlu olarak gezinmeye harcanır) tüketmiştir. Peki o halde yediği besin ve enerji nereye gitmiştir?

Metabolik sıra zaman değişkenini kısaltmada da kullanılır

Bu sorunun iki farklı cevabı olabilir: (1) Hayvan yediklerinden yeterince faydalanamamaktadır, yani yediklerinin önemli bir kısmını dışkı olarak çıkartmaktadır (endüstrinin pilici büyüme süresini geriye çekebilmek konusundaki kanısı budur: “Hayvan verilen besinden yeterince faydalanamamaktadır, daha kolay hazmetmesi sağlanır” derler). (2)  Hayvan aslında yediğini vücudunda yoğunlaştırmaktadır, yani yapım maliyeti açısından çok daha meşakkatli, ama sağlıklı kalabilmesi için de gerekli bağ dokusuna, örneğin kollajene, dönüştürmektedir. Bu varsayımlardan “normal” olan ikincisini dikkate aldığınızda “biyolojik sıra” kavramı berraklaşacaktır. Biyolojik sıra türe özgü bir kavramdır. Örneğin insanın yediklerini yoğunlaştırma becerisi böceklerin çok gerisindedir. Biz yediklerimizin bir kısmını, o da mutlaka egzersiz yapmak kaydıyla, kas ya da bağ dokusuna dönüştürebiliriz. Hala bundan daha fazlasını almaya çalışırsak yine enerjinin başka bir depolama biçimi olan yağa dönüşür, ama yağ dokusu işlevsel amaçla kullanılamaz. Böcek metabolik yoğunlaştırma açısından tavuğa, tavuk da insana üstündür. Ne var ki, kendiliğinden anlaşılacağı üzere metabolik kapasite tavuk, domuz gibi canlılar için “geniş bir aralıktadır” (range), bir yere kadar da plastiktir. Bu esneklik hayvanın büyümesinde “zaman” değişkenini kısaltabilmek amacıyla da kullanılabilir.

Yumurtanın dahili enerjisi, yoğunlaşma kabuktadır

Enerjinin yoğunlaştırılması kavramı yumurta için de geçerlidir. Tavuk yumurtası doğal koşullarında yaklaşık 24-25 saatte oluşur. Bunun ilk 4 saatinde bizim yediğimiz sarısı ve beyazı hazırdır. Yumurtlama sırasında “sarısı” zaten mevcuttur. Yumurta sarısı Fallop tüpü olarak adlandırılan yumurtlama kanalına düştükten sonra etrafına “beyazı” kaplanır. Bu “sarısı ve beyazı” aşamalarının bütünü yumurtlamanın ilk 4 saat içerisinde gerçekleşir. Çok ilginç olan, biyolojik sistem sonraki 20-21 saati etrafına kabuk ve kütikül denen tabakayı oluşturmakla geçirir. Sonuç olarak sabahın ilk ışıklarıyla (yumurtlama işlemi güne tabidir) yumurta folluğa bırakılır, kabuğu tam ve cidarı kütikül nedeniyle parlak olmalıdır. Dolayısıyla her şeyi bir tarafa bırakıp zaman maliyetine bakarsanız, aynen kemiklerde olduğu üzere, yumurtanın dahili enerji bileşeni aslında kabuktadır (oysa kabuk para etmez!).

Kemik ya da yumurtlayan olsun, karada yaşayan hayvanların belli dokularının neden kollajen matrikse çökertilmiş kalsiyumla kaplandığı tartışmalıdır. Kemiğin hareket sistemine destek, kabuğun ise mikroorganizmalara karşı savunma sağladığı kabul edilmiştir. Aynı mantıkla, beyni kapatan kafatası kemiklerinin de darbeye karşı koruduğu savunulur, ancak bunlar görünen varsayımsal değerlendirmelerdir. Kemiğin kalsiyumla kaplanmasının bambaşka gerekçesi ve işlevleri de olabilir: (1) Beyin cerrahisi sırasında kafatası kemiğini yerine yerleştiremeyip, sonradan yerleştiririz diye vücudun başka bir yerine gömerseniz kalsiyum içeriğini hızla yitirir. (2) Felç olan uzvun kemiklerinde de hızla osteoporoz gelişir, ama paradoksal olarak kafatası kemiklerinin kalsiyum içeriği de aşırı artar.

Bu yazıyı sonrasında “Horasan harcı” olarak adlandırılan “bağlayıcıya” bağlamaya çalışacağız. Bu noktada “insan vücudu gibi biyolojik bir sistemin inşaat malzemesiyle ne alakası olabilir” diye düşünebilirisiniz. İnsanın yaptığı her şey aslında doğanın taklididir, yani “tersten baktığınızda” doğal bir birleştirici de insanın sistemleriyle ister istemez benzerlikler gösterir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir