“Epeydir canımı sıkıyorsunuz sizi takip etmeyi bırakıyorum”

Türk Dil Kurumu sözlüğü “canını sıkmak” sözünü “sözlerle veya davranışlarla kişinin neşesini kaçırmak, huzurunu bozmak” olarak tanımlar. Yani “canını sıkmak” karşılıklı bir ilişki söz konusu olduğunda geçerlidir. Günlük yaşamda karşılaştığınız iğnelemeler, laf sokmalar, kinayeli konuşmalarla biri haklı ya da haksız neşenizin kaçmasına neden olabilir. Örneğin kilonuz konusunda hassassınızdır, canınız sıkmak isteyen biri bunu çok farklı yöntemlerle ifade edebilir; “kilo almışsın” bunun en hafif halidir, “tombullaşmışsın” derseniz söylem alaycı bir özellik kazanır. Ama (sokakta şahit olunan örnek) bir hanımın diğerine söylediği “ne kadar şişmanlamışsın, ayı gibi olmuşsun” biçimine de erişebilir. Eylemin kişiye yönelik olmaması durumunda can yine de sıkılabilir, ama ifadesi “canım sıkılıyordur”. Ülkedeki ekonomik kriz, siyasi baskı, kutuplaşma, tuttuğu takımın başarısızlığı da insanların canının sıkılmasına neden olur.
Öncesinde de anlatmaya çalıştım, okuyucu takip ettiği yazarı bir miktar kendisiyle özdeşleştirebilir, kendi düşüncesinin doğrulanmasını bekler, hatta düşüncelerini ve tavrını beğeniyorsa diğer konularda da uyum arayışına girer. Bu yaklaşım haklılık payı taşıyabilir, herkes birilerinden modelleme yapabilir. Ancak mesele bir düşüncenin ifadesi olduğunda, kimseyi kırmayı amaçlamasa da, elbette can sıkıcı unsurları barındırabilir, hatta barındırmalıdır, yoksa “lay lay lom” bir yazının, nüktedan da (esprili) değilse bir anlamı yoktur. Örneğin küresel ısınma vardır, bu da fazlasıyla can sıkıcı bir durumdur, dolu felaketleriyle süslenmekte, kullanılabilir su kaynaklarının azalmasıyla sonuçlanmakta, ama değiştirilmesi de zor görünmektedir. Dünyanın siyasi gidişatının ne olduğu bile bu vahşice yok edişin yanında çok hafif kalır. Lakin bu konuların da bıkmadan usanmadan dile getirilmesi lazımdır. Bunları yazan birine gücenmek ya meselenin öneminin idrak edilmediğini gösterir ya da duyarsızlaşma had safhadadır; bunun küresel ısınma nedenlerini hazırlayanlardan pek bir farkı yoktur.
Okurun gururunu okşamak “son derece” tehlikelidir
Çoğu insan sevmedikleri bir kişiyi televizyonda görmeye dayanmaz, “kapat kapat” şeklinde gerçekten sert tepki verilir ya da kanal değiştirilir. Oysa bu yaklaşım o yayının yapılmasını engellemez, başını kuma gömmektir. Bilakis dinlemek ve buna göre düşünce geliştirmek gerekir, görmezden gelmek bütün kapıları kapatır. Ama aynı kişiler çoksatar muhalif gazetenin arka kapak köşe yazarından doğrudan ismiyle bahseder (içselleştirmiştir) ve “bak ne biçim yazmış yine” der. Oysa arşiv becerisi ve ifade gücü açısından son derece başarılı yazar arkadaşımızın aslında yazdığı yeni bir düşünce ya da haber yoktur. Onu okumak insanı “tuttuğu takımın gol atması” haleti ruhiyesine sokar, geçici mutluluk ve gurur yaratır. İşte bu durum “son derece” tehlikelidir, çünkü okuyucunun içindeki birikmiş eylem gücünü, değiştirme yetisini ortadan kaldırır, yani “gaz alır”, bir nevi supap işlevi gösterir. İyi bir yazı eleştirmeli, insanları kırmamalı, ama düşündürmeli, beri yandan bir şeyler yapılması gerekiyorsa (pozitif ya da negatif yönde) eyleme geçirmelidir.
Nuray Mert’in yazılarının yayın ilkeleriyle alakası olmayan bir iki nedenle sonlandırılması Cumhuriyet Gazetesi okurlarının daha mutlu olmalarını sağladıysa o gazetenin okur kitlesi dinamizmini zaten yitirmiştir.
Madem Cumhuriyet okuru ayrıcalıklıdır…
Hayır öyle değilse, madem Cumhuriyet okurları gazetenin içişlerine doğrudan karışabilir (1), farklı düşünen bir köşe yazarının uzaklaştırılmasına da tepki vermek zorundadır.
Benim verdiğim tepki Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucu düşüncesine gösterdiğim saygı gereğidir, “kimsenin canını giderek daha fazla sıkmak” gibi bir amacım yoktur. Ancak alt tarafı blog statüsünde sayılabilecek bu sayfanın bile birkaç yayın ilkesi vardır;
• Ortaya çıkan olağanüstü fırsatlara rağmen okuyucunun gururunu okşamak adına “goy goy” yapılamaz.
• Hangi fikir tarafından olursa olsun birine haksızlık yapılmışsa okuyucu tepki verir diye görmezden gelinemez.
Gazeteleri ayakta tutan karşılıklı saygıyı gözeten fikir çeşitliliğidir. Okuyucu eleştirir, eleştiri yayınlanır, gerekirse açıklama yapılır, ama yazar birileri istedi diye “kapının önüne konulamaz” (2).
Kaynaklar:
1. Feyzi Açıkalın. Cumhuriyet bir gazeteden fazlasıdır (11 Ağustos 2017). (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/800764/Cumhuriyet_bir_gazeteden_fazlasidir.html#)
2. Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı: Nuray Mert’in kapının önüne konması lazım RS FM’de Enver Aysever’e konuk olan Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı Nuray Mert’in tepki çeken son yazısının sorulması üzerine “Nuray Mert yazısından sonra kaç tane mesaj geldi bana. Nuray Mert’in kapının önüne konması lazım” dedi. (Kaynak: http://ilerihaber.org/icerik/cumhuriyet-yazari-orhan-bursali-nuray-mertin-kapinin-onune-konmasi-lazim-66590.html)

4 cevaplar
  1. Kurtuluş
    Kurtuluş says:

    Sayın hocam nuray mert olayında soyledikleriniz gazetecilik ilkesi ahlâkî acısından doğru olabilir fakat fakaat birde o gazetenin kuruluş ilkeleri ve ahlaki vardor ki iş burada düğümlenir.. çünkü siz gazete olarak ideolojiniz ilkeleriniz politikamız ile bir bütününüzdür.. bünyenizde barindiracaginiz kişiler de bu bütünlük içinde hareket etmek zorunluluğundadır yoksa ” yükselen değerler düşünce çeşitliliği” vs gibi yeni dünya düzeninin size dayattığı kavramlar olgular ile hareket etme lüksünüz olamaz … Tabi bunları yapmanız için öncelikle gazetenizin yönetici çevresinin bu ilkeler ile bağı olacak ki bu saydığımız şeyler uygulayabilsinler.. ama görüyoruz ki öyle bir dertleri olmadığından bu gibi tutarsızlıklar da normal hale geliyor sevgilerle …..

    Yanıtla
  2. Recep IŞIKLI
    Recep IŞIKLI says:

    Sayfanızın “alt tarafı bir blog” olduğu fikrinize katılmıyorum Yavuz hocam. “Dünya tersine dönse de vazgeçm”eyeceğimiz bir blog olduğunu söyleyebilirim. :)

    Yanıtla
  3. Mayk66
    Mayk66 says:

    Onceden dedigim gibi Nuray Mert’in atilmasi degil onun gibilerin gazeteye alinmasi sorundur. Cumhuriyet Gazetesi, aynen Chp gibi amerikanci guclerin kontrolune gecmistir. Ikisinde de Ataturkcu gazeteciler/milletvekilleri ve okuyucu/taban varsa da yonetim amerikancidir, ve bu yuzden feto ve pekeke aleyhine yazmaz, yazarsa bunu Reis’e vurmak icin yapar, Isid’in islamci gericiligini gorurken, amerikanci ve satanist yonunu gormez. Gericilik karsitligi yetmez, jeopolitik konumlanma da onemlidir. Ataturk once jeopolitik
    bir zafer kazandi, onun uzerine modern bir ulke insa etti. Jeopolitik konularda amerikanci olduktan sonra gericilik karsitligi fazla bir anlam ifade etmez. Hem de ozellikle o gericilik karsitligi da tam tutarli degilken.

    Bunlari soylerken Ataturkcu/solcu v.s. kimselerin de her zaman dogru soylediklerini iddia etmiyorum. Hatta Aydinlik cephesinde bile en az iki kisi OnbirEylulde ikiz kulelerin yikilmasini Frankenstayn teorisi ile (yani resmi aciklamayi dogrular bir sekilde) acikliyorlar ki cok buyuk yanlis. Ataturkculerin cogu Abdnin insanla Ay’a indigini zannediyorlar, Abdnin TIP konusundaki yalanlari her gun Ataturkcu gazetelerde yer aliyor (kotu niyet degil cahillikten). Haarpla yapilan iklim oyunlari kuresel isinma diye sunuluyor. Dolarin yukselmesi Turkiyenin ekonomisinin kotuye gittigi seklinde yorumlaniyor (kotuye gittigi dogru da, bu aciklama yanlis). Abdnin en buyuk ekonomi ve en guclu ordu oldugunu butun Ataturkcu olan ve olmayan gazeteler soyler, ki, ikisi de yanlis.

    Yanıtla
  4. Ümit DOĞANKAYA
    Ümit DOĞANKAYA says:

    Aslında bahsettiğiniz bu mesele, fikir ve siyaset hayatında bulunduğumuz düşük düzeyi göstermekte. Yanlış anlaşılmasın, bu yalnız Cumhuriyet camiasının değil, genel olarak ülkemizin bulunduğu durum. Hiç kimse karşıt ya da farklı fikir ve düşünceye açık değil. Bu tek gözlü mantık, zamanla insanların yaşanan olayları tek boyutlu algılamalarına sebep oluyor. Bu şekilde maalesef ilerleme, yani tekamül olamaz. Bütün hayatımız dost-düşman ya da hain-kahraman kavramları gibi aşırı uçlarda dolaşmakla geçiyor. Halbuki insanların çoğu SIRADAN dır. Ve sıradan biri olmak hiç öyle aşağılık bir şey de değildir. Kutuplaşmadan şikayet edenler,başkalarını suçlamak yerine kendi özgüven duygularını ve samimiyetlerini sorgulasınlar.

    Yanıtla

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Recep IŞIKLI için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir