Bitki kökü ve kalın bağırsak benzerliğinin irdelenmesi

İşlemsel benzerli konusunda verdiğimiz “bitkinin kökü ve kalın bağırsak” örneğinin gerçekten irdelenmeye değer olup olmadığı aslında sizin tarafınızdan belirlenmelidir. Zira bir düşünce biçimini ortaya koyanlar onun mutlak gerçeklik olduğunu iddia edemezler. İddia ancak üçüncü kişiler tarafından değerlendirilip, mevcut tanıma (duruma) üstünlük gösterdiği kabul edilirse yeni geçerli paradigmaya dönüşür. Şimdi bu çıkarıma eriştiren düşünce silsilesini karşılaştırmalı biçimde sunalım:

Resim 1. Bitkinin kökü ve sürgün vermesini sağlayan meristem. Bitki gövdesindeki sentez ürünleri meristem denen metabolizma merkezine taşınarak işlenir. Meristem kavramı daha sonra irdelenecektir. (https://classconnection.s3.amazonaws.com/985/flashcards/4059985/jpg/apical_meristem-141C2036D60237B6DF5.jpg adresinden alınmıştır)
Resim 1. Bitkinin kökü ve sürgün vermesini sağlayan meristem. Bitki gövdesindeki sentez ürünleri meristem denen metabolizma merkezine taşınarak işlenir. Meristem kavramı daha sonra irdelenecektir. (https://classconnection.s3.amazonaws.com/985/flashcards/4059985/jpg/apical_meristem-141C2036D60237B6DF5.jpg adresinden alınmıştır)

 

Bitkinin kökü Kalın bağırsak
Kök toprağa doğru salgı yaparak rizobakteria denen toprak bakterilerinin köke çekilmelerini sağlar. Kalın bağırsak mukus adı verilen salgıyı yaparak bakterilerin buna gömülmelerini sağlar.
Rizobakteria kendi genlerinden kaynaklanan bazı faktörleri köke salgılayarak kökün ve beraberinde bitkinin uzamasını sağlar. Bakterilerin salgıları konusunda bir şey bilinmemektedir, ama bakterinin hiç olmadığı “germ-free” (mikropsuz) hayvan modellerinde kalın bağırsak uzamaz, sadece çok büyük bir kör bağırsak (çekum) oluşur (Resim 2).
Kökün bakterilerin çekilmeleri ve karşı salgıyı başlatmaları için çoklu şeker molekülleri salgılanır. Bakteriler bunun içine gömülü olarak yaşar ve rizosfer denen “kök küresini” oluşturur. Kalın bağırsağın salgıladığı mukus adlı bileşik de çoklu şeker moleküllerinden meydana gelen sümüksü sıvıdır. Bakteriler bunun içine gömülü olarak yaşar ve mikrobiota adını alır.
Rizoferin sağlıklı olması durumunda bitkinin gelişimi en iyi seviyede seyreder, iyi / doğru gelişememesi (her bitki her yerde olmaz” prensibi) bitkinin kök üstü sağlığını da değiştirir. Mikrobiotanın başta anne sütü alınmasıyla doğru kurulması canlının ilerideki sağlığını doğrudan etkiler. Pek çok alerjik hastalık ve otizm tablosunun mikrobiotanın iyi / doğru oluşturulamamasına bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Rizosfer içindeki bakterilerden kaynaklanan miRNA adı verilen moleküller bitkinin bünyesinde de etki yaratır. Gıda kaynaklı miRNA’ların insan vücudunu etkileyebildikleri ve değişimlere neden oldukları bilinmektedir.
Resim 2. Kör bağırsağın mikroorganizma içermeyen “germ-free” farede (solda) ve normal mikrobiota içeren faredeki (sağda) görünümü. Ortadaki örnek tek tür bakterinin var olduğu durumdur (Kaynak: http://www.intechopen.com/books/inflammatory-bowel-disease/the-role-of-the-microbiota-in-gastrointestinal-health-and-disease ). “Geliştirilmiş olduğu iddia edilen” endüstriyel piliç soylarının bağırsaklarının kısa olması da genetik özellik değil, mikrobiotanın antibiyotiklerle baskılanmasının zorunlu sonucudur.
Resim 2. Kör bağırsağın mikroorganizma içermeyen “germ-free” farede (solda) ve normal mikrobiota içeren faredeki (sağda) görünümü. Ortadaki örnek tek tür bakterinin var olduğu durumdur (Kaynak: http://www.intechopen.com/books/inflammatory-bowel-disease/the-role-of-the-microbiota-in-gastrointestinal-health-and-disease ). “Geliştirilmiş olduğu iddia edilen” endüstriyel piliç soylarının bağırsaklarının kısa olması da genetik özellik değil, mikrobiotanın antibiyotiklerle baskılanmasının zorunlu sonucudur.

Bebek ve kalın bağırsaklar doğuşta da steril değildir

Yukarıda bir tabloyla karşılaştırmalı açıklamaya çalıştığımız işlemsel benzerlik, ana hatlarıyla geçerli görünmektedir. Akla aykırı gelen kısmı, kalın bağırsakların “doğuşta steril olduğu düşünülen” bebekte de güdük değil, uzamış olduğudur. Buna dair bir makul açıklama ise bebeğin anne karnında amnion sıvısındayken “aslında steril olmadığı” bulgularıdır. Bebek yine annenin kalın bağırsaklarından kaynaklandığı düşünülen bakterileri amnion svısından (bebeğin anne karnındayken içinde bulunduğu sıvı) alıp yutmaktadır. Amnion sıvısının ve bebeğin ilk dışkısı olan mekoniumun, bakteri 35S ribozomları dikkate alınarak yapılan incelemesi, tamamen sağlıklı doğan bebeklerin de aslında steril olmadığını göstermektedir.

Mama / gıda bağırsakları besleyemezse beyinde de sorun çıkar

O halde işlemsel benzerlik “teşbihte hata olmaz” yakıştırmasının ötesine geçmektedir. Bu durumun, hele hele otizm gibi tablolar açısından en önemli çıkarımı, yenilen gıdanın “dengeli ve yeterli kaloride olması gerektiği” şeklindeki aşırı basit tanımın asla yeterli olamayacağı, kalın bağırsak bakteri florasıyla “uyumlu” (İngilizce karşılığı “compatible”) olması gerektiğidir. Dolayısıyla hiç bakteri içermeyen hijyenik (!) UHT süt, antibiyotikli beyaz et, miRNA’lar söz konusu olduğunda da genetiği değiştirilmiş soya vb. ürünler sorgulanır olmaktan çıkar, güvenliliğini ve geçerliliğini bütünüyle yitirir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir