Greyfurt denince ne anlamalıyız?

Greyfurt aslında portakalla pomelo denen bir başka bitkinin tozlaşmasıyla ortaya çıkan bir ara formdur. İçerik portakala göre daha az tatlı, ekşiye yakın ve buruktur. Ama besin değerine bakıldığında A vitamini ve C vitamini açısından zenginleşmiş bir biçimi oluşturur. Doğruya doğru, buruk, ekşi ve hatta ağızda bıraktığı acılığı aslında doğrudan tüketimini kısıtlar. Ama bunun çözümü kolaydır, suyu içilecekse, ki bu da yeterince besleyicidir, portakal suyuyla karıştırılır. Böylelikle içerikteki yoğun A ve C vitamininden yine faydalanılmış olur. Geleneğin bulduğu diğer çözüm ise reçele dönüştürmektir. Bakın bu özellikle önemlidir, zira reçel dendiğinde esas kabuklar kullanılır. Biz mesela portakalın ya da limonun kabuğunu da yemeyiz, ama o ince sarı katman kurabiyelere karıştırılarak besin değeri geri kazanılabilir.

Görsel http://www.milliyet.com.tr/greyfurtun-faydalari-ve-zararlari-pembenar-detay-genelsaglik-2762320/ adresinden alınmıştır.

Greyfurdun sağlık değeri

Özellikle A ve C vitaminleri için ne sayıyorsak greyfurtta beraber bulunur. Vücudun bütünlüğünden sorumlu sistemleri destekler, bağışıklık ya da uyum olarak adlandırdığımız sistemin harcadıklarını yerine koyar. Bu da sağlıklı kalmanın anahtarı haline gelir, özellikle de kış aylarında düzenli tüketilmelidir. Hepimiz biliyoruz, çocuklar ve ekşiden hoşlanmayanlar sevmeyebilir. Acılık dilimleri çevreleyen zardan gelir, bunun soyulması zahmetli ama mümkündür. Ama suyunu sıkıp içine bir kaşık şeker eklemenin de bilinen bir sakıncası yoktur. Araştırmalar diyabetten kalp sağlığına kadar pek çok koruyucu etki bildirirler. Glisemik indeks denen şekerin kana karışma hızını düzenler, dolayısıyla suyuna katılan şeker tadını makul seviyeye çekerken, yük açısından pek bir şey ifade etmez.

Her greyfurt aynı değildir. Nasıl her portakal aynı değilse, greyfurtun da farklı türleri vardır, rengi sarıdan pembe ve kırmızıya kadar değişebilir. Burada önemli olan olgunlaşmış biçiminin tercih edilmesidir. Greyfurt dalından koparılmış olsa da biyolojik işlevini hemen kaybetmez, serin bir ortamda bekletilirse olgunlaşmasını sürdürür. En iyi tüketim biçimi de budur. Böylelikle cilt sağlığından tutun, idrar yollarından taş oluşumunu azaltmaya dek bir dizi fayda elde edersiniz ki, aslında faydaları gerçekten saymakla bitmez.

Neden “kanser hastaları greyfurt yemesin” diyorlar?

Greyfurt ilaçlarla etkileşir, ama bu etkileşme iki biçimde meydana gelir. Birincisi basittir, ağızdan alınan bazı ilaçların bağırsaklardan emilimini azaltır ya da engeller, dolayısıyla tedavi sürecinde alınmamalıdır. Bu durum ilaç prospektüslerinde kesinlikle yazar, sadece okuyun. Ama ikinci etkileşim biçimi daha karmaşıktır, ilaçların vücuttan atılmasını sağlayan karaciğer mekanizmalarını yavaşlatır, dolayısıyla kemoterapi gibi toksik bir ilaç tedavisinden söz ediyorsak ilacın vücutta birikmesine neden olabilir. Kimin karaciğerinin greyfurta ne kadar duyarlı olduğu bilinmediğinden bir genel önlem olarak bu söylenir, ama tedavi süresini kapsar.

Ancak bu uyarı elbette ilelebet geçerli değildir, tedavi süreci sonrasında hala yemeyiniz diye bir şey söylenemez, bilakis nar gibi, vücudun kayıplarını yerine koymada yararlanılabilecek en iyi doğal kaynaklardan biridir. Greyfurtun bu etkisi portakal tarafından değil, olasılıkla pomelo tarafından aktarılır. Ama beri yandan baktığınızda greyfurt metabolizmayı artırıcı etki de gösterir. Diyetisyenlerin tavsiye etmelerinin nedeni az kalorili olması değil, yağ yakılmasını artırmasıdır. Olasılıkla ikili etki söz konusudur, bir yandan enerji metabolizmasını artırırken, diğer yandan zararlı olabilecek kimyasalların metabolizmasını yavaşlatır görünmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir