Palm yağının sağlık etkileri

Palm yağıyla ilgili esas tartışma sağlık açısından faydaları ve zararları noktasında ortaya çıkıyor. Bu konunun da temelinde elbette ticari yön var, yağlar bir yerde birbirlerine ticari rakip, palm en avantajlı fiyatı sunuyor. Palmi fiyat avantajı doğrudan coğrafya etkisi, tropik iklim çok üretken, palm mevsimlik dikilen bir bitki değil, hava koşulları sabit, hibritleştirme çalışmaları yüksek verimi olanaklı kılmış (genetik oynama yapılmadığı defalarca vurgulandı). Mevcut ağaçlar farklı soyların çaprazlanmasıyla yağ profili düzeltilmiş ürünler veriyor. Endüstri için diğer önemi ise tropik ortamın yağ kompozisyonunu taşıması, dolayısıyla market ortamı sıcaklığında ayrı işleme gerek duymaksızın yarı katı formda kalıyor. Üretim alanları daha 1900’lerin başlarında kauçuk için kurulmuş, kauçuğun sentetik yapımı başarılınca zamanla (son elli yılda) palme dönüşmüş.

Resim: Palm meyvesinde dokunun dağılımı, gıda olarak kullanılan yağ etli mezokarp tabakasından elde ediliyor.

Çalışma sonuçları kan yağları üzerine “nötr ya da olumlu etki” ağırlıklı

Sağlık açısından, tıbbın pek çok alanında olduğu üzere, “kesin sonuç” bildirme olasılığı yok, kanaat düzeyinde kalıyor. Bilimsel araştırmaların çoğu “palm ya da diğer yağlarla” yapılan besleme araştırmalarının kan yağlarına etkisi üzerine yoğunlaşmış. Yağ konusundaki çalışmalar önce “doymuş-doymamış yağ” ikilemiyle başlıyor, doymamış olanlar daha makbul sayılmakla birlikte, palm ortalamayı tutturan bir yağ kompozisyonu sunuyor (ama “doymuş-doymamış” ikilemini ileri süren araştırmalar da hayli eski, metod hataları var, yani “kesin ve tartışılmaz” bir kavram değiller.).

Resim: Palmden elde edilen yağ türleri, masada sol önde kaynatılıp sıkılmış hevenkin görünümü, bu yeni ağaçların dibine döllemeyi güçlendirme amacıyla yerleştiriliyor. Sağ baştakiler etki kısım yağının işlenmemiş doğal halleri.

Burada çok fazla teknik yağ terimi var, biz palmin yağının temel iki kaynağına bakacağız, bunlardan ilki ve yağ tüketimi için piyasaya sürülen meyvenin etli dokusundan (mezokarp) elde edilen sarı palm yağı. Etli kısımdan elde edilen yağ çok fazla araştırmaya konu edilmiş, çoğu kontrollü besleme çalışmaları, kötü kolesterolü artırdığına dair bir genel bulguya erişilememiş, “etkisi yok ya da düşürür” sonuçları hakim, ama iyi kolesterolü (HDL) artırdığı şeklinde bulgular daha ağırlıklı. Palm meyvesi etli kısım yağları konusunda çok sayıda deneysel besleme çalışması da yapılmış, ateroskleroza neden olup olmadıklarına bakılmış, ama olumsuz bir etki saptanamamış. Dolayısıyla tüketime sunulan palm etli kısım (mezokarp) yağının kan yağlarına olumsuz etki ettiğine dair bir sonuca erişilememiş. Lakin yağın A ve D vitamini içeriğinin zengin olduğu verileri pek tartışılabilir değil.

Bunların derlemeleri 1990’lara dek gidiyor, üzerine eklenenler de cabası ki, sunumu yapan Dr. Azman İsmail’in açıklamalarına göre zaten yağlar ve sağlık ilişkisi yeni bilgiler ışığında yeniden değerlendirilmeye muhtaç. Dr. İsmail şunu söylüyor; “eski bilgilerin çoğu ‘mit’ düzeyinde iddialar taşıyor, mevcut araştırmalar ise etkiler konusunda diğer yağ kaynaklarından ciddi olumsuz farklılık taşımanın ötesinde olumluya işaret eden üstünlükler gösteriyor. Dolayısıyla herkesin ortak kabulleri tartışmaya açık, palm için ileri sürülen ‘olumsuzlama’ kampanyası bilimsel nedenlerden ziyade ticari çıkarları korumayı hedefliyor.” Bizim “mantıksız” dediğimiz EFSA’nın ”kanser yapabilir” söylemi ise ciddiye alınıp tartışılmadı.

Buna karşılık kernel adı verilen çekirdek yağı aynı özellikleri göstermiyor, bu yağ sağlık açısından sakıncalı olduğu bilinen yağ türlerini içeriyor. Ama çekirdek çok sert, işlenmesi ayrı ve gıda amacıyla kullanılmayan yağlar buradan çıkarılıyor. Kernel yağlarının biyoyakıttan tutun, kozmetik alanına kadar uygulamaları var, ama yenmiyor.

Çevre sorunu ve Malezya’da alınan önlemler

Lakin konunun medya tarafında çok fazla sorgulanan “yağmur ormanı açılması ve canlıların doğal yaşam alanlarının ortadan kalkması” tarafı tamamen ayrı bir tartışma konusu. Malezya bu konuda Endonezya’ya göre çok daha hassas, üretim alanlarını sertifikalandırıyorlar. Teknik açıdan mevcut plantasyonlarda hala çok daha fazlasının verim olarak artırılması mümkün, yüzde 40 gibi bir hedef var, geçen yazıda da söz ettiğimiz gibi yeni alan açılması çok kısıtlı. Dolayısıyla yaşamı tehlikeye giren soylar için belirleyici olan palmin beslenme amaçlı tüketimi değil, biyoyakıt gibi ucu bucağı olmayan bir noktaya sürüklenmesi. İşleme tesisleri henüz bu konuda deneysel davranıyor, ama yiyecek olarak kullanılamayacak yağların yakıta dönüştürülmesi olasılığı var. Burada bir küçük avuntu, çekirdek de dahil bu yağların miktar olarak az olması, patlayıcı özellik kazanmalarındaki teknik sorunun aşılamaması.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir