“Geriye sadece bir kişi kalacak!”

Medya kanalları aracılığıyla tanınmaya başlayan simanın kazandığı bilinirlik, dış dünyada, yani sokaklarda, AVM’lerde de onu takip etmeye başlar. Yerleşik (akademik) genel görüşten farklı bir şey söyleyen kişi, söyleminin arkasında durabiliyorsa ister istemez reyting alır. Bu noktada aslında kişilik özellikleri de belirleyicidir, yani tartışma şekli, kendine has sevimliliği vb. etkenler onu genelin içinde daha seçilir ve konuşulur kılarlar. Bu durum medya için reyting demektir, dolayısıyla daha çok programa çağırılmaya başlar. İşte ana sorunlardan biri de burada ortaya çıkar, Eğer söylem sahibi edindiği tanınmışlıktan keyif almaya başlarsa söylemini, söyleme üslubunu katılaştırır, tartışma programında bile karşı tarafın ne dediğini dinlememeye, söylediklerini dikkate almamaya başlar. İşin kötüsü bu seyirci tarafından tercih edilen bir durumdur, eğlendiricidir, kimi eğlenmek amacıyla, çoğunluk ise “arena” mantığıyla seyreder. İzleyenlerin büyük bölümünün aslında konu hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Arenadaki mücadele zamanla sınırlıdır, yani anlatılmak istenen belli bir zaman diliminde açık bir mesaj şeklinde verilmek zorundadır.

Resim: İskoçyalı (Highlander); yönetmen Russell Mulcahy, senaryo Gregory Widen, başlangıç filminde başrolde Christopher Lambert, Sean Connery ve Clancy Brown oynadı (1986), ölümsüz kalmak için gerçekleştirilen ölümsüzler arasındaki kılıç savaşlarını anlatır.  “Çocukken sinema dendiğinde aklıma gelen ilk eser olan Highlander’ı yakın zaman önce tekrar izlediğimde kendisine niçin hayran kaldığımı Freudyen okumalarla açıklayabilirim. Fakat bazı geceler, elinde kılıç, yüzünde pis bir sırıtışla ‘Geriye sadece bir kişi kalacak.’diye haykıran Kurgan’ı görüyor olmamı bir yere bağlamakta ise hala zorlanıyorum.”(Alıntı: Tanju Baran, http://fikrisinema.com/iskocyali-ilk-film-dosyasi/)
Resim: İskoçyalı (Highlander); yönetmen Russell Mulcahy, senaryo Gregory Widen, başlangıç filminde başrolde Christopher Lambert, Sean Connery ve Clancy Brown oynadı (1986), ölümsüz kalmak için gerçekleştirilen ölümsüzler arasındaki kılıç savaşlarını anlatır.
“Çocukken sinema dendiğinde aklıma gelen ilk eser olan Highlander’ı yakın zaman önce tekrar izlediğimde kendisine niçin hayran kaldığımı Freudyen okumalarla açıklayabilirim. Fakat bazı geceler, elinde kılıç, yüzünde pis bir sırıtışla ‘Geriye sadece bir kişi kalacak.’diye haykıran Kurgan’ı görüyor olmamı bir yere bağlamakta ise hala zorlanıyorum.”(Alıntı: Tanju Baran, http://fikrisinema.com/iskocyali-ilk-film-dosyasi/)

Burada meseleyi lütfen arka plan algısıyla da değerlendirmeye alınız. Bir tarafta yılların kurgusuna dayalı, endüstri destekli akademik camia (bunların kapitali temsil ettiği algısı ister istemez oluşur, oysa çoğunun şirketlerle bir alakası yoktur), diğer tarafta ise söylemini canhıraş bir şekilde savunan aykırı görüş vardır.  Görünüm aslında Köroğlu, Dadaloğlu arketipinde karşılık bulur, “nihayet biri çıkmış ve halkın elinden tereyağını, zeytinyağını, kokorecini vb. alan endüstriye bir dur demiştir”. Direnme mevcut bilinirlik durumu “ünlenmek” düzeyine çeker.

Tanınmak ve ünlenmek aynı şey değildir

Ne var ki ünlenmek sıkıntılı bir pozisyondur. Burada bir kaç kavramı karıştırmamak gerekir, (1) Tanınmak, kabul edilmek (İngilizce ‘accepted’) sözüne güvenilirlik olmak olarak kabul edilir, ünlü olmaktan, yani herkes tarafından bilinmekten farklıdır. (2) Ünlenmek, şöhretle aynı kavramdır, insanlar tarafından biliniyor olmaktır, yani sima ya da ses olarak tanınırsınız. Şan bunun olumlu halidir, ama şöhret kötü yönde de olabilir. Ekranlarda sık görünerek ünlenmek, eğer kişi kendine hakim olmazsa bir bağımlılık halini ortaya çıkarabilir. Konuşuluyor olmak ilginç biçimde insanların çoğunun gururunu okşar. Söylem sahibi bundan mutluluk duymaya başlarsa söylem daha keskinleşebilir, farklı alanlarda da uçlara doğru gider. Bu durumun en büyük riski ilk ve haklı olunan söylemin de güme gidebilecek olmasıdır.

“Highlander” beklentisinin ortaya çıkışı

İşin kötüsü fanlar (müritler) söylemin uçlaşmasından rahatsız olmaz, zaten artık içeriği dikkate almıyorlardır, bilakis alkış şiddetini artırırlar. Böylelikle “şeyh değil mürit uçurur” hali ortaya çıkar. Ne var ki bu aşamadan sonra söylem sahibi de artık tartışma ortamına girmekten kaçınmaya başlar (aynı şey politikada da söz konusudur, artık açık oturumlara girilmemektedir), müritler ise onun tartışırken gösterdiği üstünlüğü, diğerlerini alt edişini görmek istemektedir. Düşüncelerinde bir takım oluşturup onu tutarlar. Hatta bu yaklaşım bile uca taşınır ve “en doğruyu kim söylüyor” beklentisine sürükler. Bu aslında bir Highlander arayışıdır, “en sonunda sadece biri üstün gelmelidir”.

Ne var ki bilimsel bir konunun en iyi tartışılma biçimi karşıt görüş olmasıdır, bunu program yapımcısı arkadaşlarımıza sık sık söyleriz; tek yönlü bakış açısı hangi konu olursa olsun onu sığlaştırır. Öyle ya da böyle farklı bir görüşün de olması en iyisidir. Çünkü karşıt görüşün olmadığı söylem istenen etkiyi yaratmaz. Yani dalga ona hareketi verecek karşı görüşün enerjisiyle ortaya çıkar.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir