Güneş döngüsü

Geçen yazının başlığı aslında açıktı; “Olan biten aslında kendi içinde gerçekleşmektedir”. Ne var ki bu kavramın açıklanması o kadar kolay görünmüyor. Biz yaşadığımız dünyanın bazen bir eylemcisi, ama genellikle gözlemcisi olarak davranırız. Olan-biteni açıklarken yaptığımız gözlemleri anlatırız, aslında bu bir betimleme biçimidir. Yani “bir manzarayı tasvir et” deseler nasıl anlatacaksak, bir biyolojik süreci betimlerken de aynı mantığı kullanırız. Dolayısıyla gözlem “ben merkezli” olmak zorundadır ve ancak başka bilgiler dahilinde genişlerken, iç görü dahilinde de derinleşebilir. Meslektaşlarımın ve bilimle uğraşanların bir kısmı “İç görü” kısmının “mistik” bir anlam ifade ettiğini düşünerek tartışmanın bilimden uzaklaştığı düşüncesine kapılırlar. Bu ne yazık ki doğru görünmemektedir, burada kastedilen, düz bakışla görünemeyecek, aslında herkesin fark etmesi mümkün olan kavramların, ancak iç görü sayesinde anlamlandırılabileceğidir. Bu yöntemin şöyle bir avantajı vardır, sadece gözlemcisi olduğumuz dış dünyanın belli bir prensiple çalışmakta olduğunu anladığımızda, deneme yanılma yöntemini bırakarak, aradığını doğrudan bulma olasılığını yükseltir. Yani konunun mistisizmle bir alakası yoktur, sadece anlamlandırma doğru yapılmıştır.

Şimdi anlatmak istediğimi herkesin aşağı yukarı bilebileceği kırmızı kan hücreleri, bunların içindeki oksijenin taşınmasını sağladığı kabul edilen hemoglobin ve bu molekülün “yıkılım” ürünü olduğu düşünülen bilirübin (sarılık hastalığında cilde sarı rengi veren madde) üzerinden yapayım.

Doğacak canlının İlk kanı “ara-yüzde” yapılır

Screenshot_2015-10-07-11-34-26-1

Döllenmiş yumurta hücresi gelişirken, yeni canlının karnı yumurta sarısının üzerinde ona yüzükoyun yapışmış biçimde asılıdır. Bu bir yerde beslenme için gereklidir, ama beri yanda arada “vitellüs kesesi” denen bir ara kesenin oluşmasıyla sonuçlanır. Vitellüs kesesi dış görünüş olarak aynen safra kesesine benzer. Canlı gelişir, gelişir ve en sonunda safra kesesine benzeyen vitellüs kesesini (yolk) karnının içine kapatacak şekilde bir nevi yutar. Vitellüs kesesi düz bir beslenme kesesi değildir, ilk kan hücreleri ve ilk üreme hücreleri burada yapılarak vücutta oluşan taslaklarının içine göç ederler (kan hücreleri karaciğere, ancak daha sonra kemik iliğine; üreme hücreleri ise batın içerisindeki yumurtalık ya da testis taslağına). Yani bu olaylar alsında şunu söyler; “vücut oluşmaktadır, lakin kan ve germ aslında vücudun dışında vitellüs kesesinin içinde yapılır (oysa vitellüs kesesi bir ara organdır, yumurta ve yeni oluşan canlı arasında gelişir). Dolayısıyla kan ve germ aslında kişinin kendi dokusundan kaynaklanmaz, hep ara-yüz olan vitellüs kesesinden kaynaklanır. Vücut kendi dokularını yapar gibi görünse de, kan ve germ ara-yüzün bir işlevi olarak ortaya çıkar.

Güneş safrada saklanır, safra belki de ondan sarıdır

Vitellüs kesesinden göçen kırmızı kan hücreleri ilk karaciğerde, daha sonra kemik iliğinde çoğalır. Kan yapımının ciddi aksadığı durumlarda (bazı kalıtsal hastalıklar) karaciğer, dalak, hatta omurga bile kan yapabilecek yetiye sahiptir (dokular aslında hayli plastiktir, birbirine dönüşebilir). Kırmızı kan hücreleri “bir süre sonra yaşlanır” (öyle kabul edilmiştir, yaşam süreleri yaklaşık 120 gündür), içlerindeki oksijeni taşıyan molekül olan hemoglobin karaciğerde yıkılarak bilirübine (sarı rengi veren boyar madde) dönüşür, bu da safrayla on iki parmak bağırsağına (duodenum) salgılanır. Safra daha sonra bağırsak bakterileri tarafından ürobilin denen maddeye dönüşür, oysa bu bağırsağın sonraki bölümlerinden yeniden vücuda emilir ve bu kez idrarla atılarak idrarın sarı rengini verir. İdrarla atılmayan kısım ise bakteriler tarafından daha fazla değiştirilerek bu kez de dışkının karakteristik rengini verir. Tıp bilirübini kırmızı kan hücrelerinin artık ise yaramaz içeriği olarak algılar, daha çok bir atıktır. Oysa en basit bir araştırmayla bile bunun alglerdeki “ışığı tutma özelliğine sahip” kromoforlarla çok benzer yapıda olduğunu görürsünüz. Dahası hemoglobinin bir alt parçası olarak antioksidan özelliği de vardır.

Güneş aslında içinize doğmaktadır

İşte o zaman doğanın diline ilişkin bir yoruma gidebilirsiniz. Kırmızı kan hücrelerinin kökeni yumurtanın sarısından (yolk) kaynaklanan vitellüs kesesidir. İçinde taşıdığı hemoglobin oksijeni iletmekle kalmaz, aslında ışığı tutma becerisine sahip kromoforlardan oluşur, bilirübin de aslında bir kromofordur. Yumurtanın sarısının rengi de zaten ksantofil denen ve bitkilerde güneş ışığıyla uyarılan koyu kırmızı ve yeşil maddelere (mesela kırmızı biber, domates) bağımlıdır (tavuğun yumurta sarısı kışın açık, ancak yazın koyu renktedir).

O halde birleştirelim,  güneşin ışıkları sayesinde oluşan kırmızı kan hücrelerinin içindeki sarı madde (bilirübin) aslında “dahili topraklar” dediğimiz bağırsaklara güneşin enerjisini iletir. Bunu idrar kesesi için de yapar, hatta kırmızı kan hücreleri aslında hayli şeffaf olan deriden geçerken güneşin ışıklarını da soğurur. İşte bunların bütününe (aynen karbon ya da azot döngüleri gibi) “güneş döngüsü” adını veriyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir