Mayaların kehanetleri, büyük bir değişimin alametleri

Zaman çok çabuk geçiyor, öyle derken, böyle derken, geldik Beşinci Zaman’ın sonuna. 21 Aralık 2012 Maya Takvimi’ne göre Demir Çağı olarak adlandırılan iniş zamanının sonu ve Altın Çağ’ın yükselişinin başı olarak kabul ediliyor.

İnsanlığın inişi olan dönem, kişisel menfaatlerin doruğa çıktığı, başkalarının hakkının gözetilmediği, hak etmeden para kazanmanın, başkalarına ezmek amacıyla hükmetmeye çalışmanın doruğa vardığı süreçtir. Altın Çağ nefse hakim olmanın yeniden öğrenileceği, başkalarının hakkının “kendiliğinden” gözetileceği, kazanılanın hakkaniyet çerçevesinde paylaşılacağı süreçtir. Yani yüzeysel kavramlardan kurtulup derinleşmeye geçilen bir dönem olması umut ediliyor Altın Çağ’ın.

Mayalar, aynen Mısır gibi, yaşadıkları döneme göre beklenenden çok daha ileri bir uygarlık kurdular. Anlamak istemeyenlere birer taş bloklar olarak görülen piramitler ve ziguratlar (basamaklı türleri), anlamaya çalışanlar için hala birer muammadır. Esas olan da bu bilmece, çözümü değil.

Kol gücü dışında mekanizma bilmediği varsayılan bu toplumlar bu piramitleri neden ve nasıl kurdu? Benim gıda ve beslenme konusu dahil kişisel okumalarımın başlangıcı Da Vinci’nin Şifresi’yle başladı, 2003’ün yazıydı. Bu garip bir tutkuydu, ilk yolculuğum Mısır, Maya gibi medeniyetler oldu, sonrasını kutsal kitaplar ve din okuyarak geçirdim. Anlatılanlar ve beklenenlerle olan bitenin tamamen farklı olduğunu işte o zaman belledim. Kimsenin bir şey okumadığı ayan beyan ortadaydı. Kitaplar ve Kelam; içinden sözler cımbız gibi seçilerek anlatılmıştı. “Oku” diye başlayan Kitap’ı hiç bilmediğin bir dilden okumaya çalışmak başka nasıl açıklanır, hala daha anlamam.

Doğanın bir mantığı var, ama bambaşka işler kurallar

Kurallar besbelli bize öğretildiği gibi değildi. Yaptıklarımızı doğayı taklit ederek becerdik, ama doğanın mantığı aslında farklı bir ilimdi. Oysa aşırı mekanistik bir dünya, her şey paraya tedavül olmuşsa ve kaybolmuşsa insanlığın da geçmişi, okur ama asla yargıya varmazsınız. Bir şeyleri anladığını hissetmek, ama bir türlü söyleyememek, okumayı sökmeyi çalışan herkesin hissettiği garip bir duyguydu. Oysa istediğim sadece bir anahtar kelimeydi, o kelime de şeker endüstrisinden geldi. Derken eklemeye başladım, ister istemez çevremdekileri karşıma aldım. Amacım asla birilerini üzmek ya da küçük düşürmek olmadı. Ama hiç kimse de doğrusu sormadı, uzun geceler ve kediler, anladıklarımı onlar paylaştılar, hissettiler. Bunca insan ve çaba, öyle ya da böyle bir yere varmışsa, bana ne düşebilir? Düştü! Süt yazılarının sonuncu gecesi katıla katıla ağladığım son gündü. Mayaların kehanetini o zaman bildim, “çağ döner” diye yazdım notlarıma, “Tarık (Yıldız) hakim oluyor”, sanki endüstrilerin çok umurunda.

Mesele aklın serbest bırakılmasıdır

Einstein “Bir fikir ilk bakıldığında saçma görünmüyorsa gelecek için bir anlam ifade etmiyor demektir” der. Kastettiği şey aslında “saçmalamaya güzelleme” değildir. “aklın serbest bırakılması” anlamında söyler. Çünkü akıl herkese, az ya da çok mutlaka verilmiştir, onu kendimiz tutsak tutarız. Bu tutsaklık bağnazlıktan farklıdır, aklın tutsaklığı öğrenilmiş olanların görünmez zincirleridir. Öğretilerek kabullendirilenler aşırı bir güçle benimsenirse, aksini iddia etmek bile imkansız hale gelir. İşte ben de bunu yapmaya çabaladım, aklımı elimden geldiğince serbest bıraktım. Farkına vardığım ilk şey aslında hiçbir şey bilmediğimiz oldu. Rönesans’la parlayan bir aydınlanmanın varacağı yer bu muydu? Bu yolculuğun kilometre taşlarını oluşturdukları için endüstrilere şükran borçluyum. Son on yılımın ederi binlerce makale ve yüzlerce kitaptır. Yalnız geceler ve kediler bana yoldaştır.

Okudukça önce bir kaos önünüze serilir, ama öğrendikçe bilgiler yerlerine derilir. Herkes 21 Aralık’ta ne olacağını merak ediyor. Bildiğim kadarıyla söyleyeyim. Mayaların kehaneti doğrudur, ama Kıyamet bambaşka bir konudur. Mayaların kehaneti gerçekleşecek, insanların idraki değişecek. Bu geriye sarma şansı olmayan bir film gibidir, kehanet bir süreç meselesidir.

Önemli not: Sağlıklı Beyaz Et Platformu hafta sonu farklı gazetelere değişik ilanlar vererek açıklamalarda bulundular, yanıtımdır: (1) 1.80’lik kadın ve 1.90’lık adamdan elbette 2 metrelik çocuk olabilir, ama bu beş yaşındayken gerçekleşmez. (2) Üretimde “genel olarak” ilaç kullanılmadığı esnek bir ifadedir, AB’nin hiç bir bağlayıcılığı yoktur, bir kısmını Danimarka çoktan terk etmiştir. (3) Büyütme amaçlı antibiyotik kullanılmayabilir, ama kesim öncesi antibiyotiklerin sonlandırılması açıklamasıyla örtüşmemektedir. Onlara “GDO’suz kaynak temini” açmazını yeniden gözden geçirmelerini öneririm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir