Obama’nın başkan olması neyi değiştirir?

Amerika Birleşik Devletleri geçtiğimiz hafta tercihini belirledi ve Barack Obama’yı başkan olarak seçti. Türkiye’de de Obama’nın başkan olmasına büyük umutlar bağlayanlar olduğunu biliyoruz. Daha seçilmeden beklenen “Mesih” olarak nitelendirilen Obama’nın, bu derin beklentileri ne kadar karşılayıp ne kadr karşılayamayacağını yakın zamanda göreceğiz. Ancak ABD’nin siyah ırktan birini başkan olarak seçmesini “büyük değişimin habercisi” olarak görmek isteyenlerin beklentilerinde biraz temkinli olmaları gerektiğini vurgulamanın yanlış olmadığını düşünüyorum.

Seçim sonrasında gazetelerde yayınlanan  bir dizi değerlendirmeler, Obama’nın daha başlangıçta bazı şeyleri kabullenmiş olarak geldiğinin sşinyalini zaten veriyıordu. Nitekim Malcolm X benzetmesinin pek doğru olamayacağı ifade edildi; daha açık ifade etmek gerekirse (belki bizdeki beyaz Türk tamınlamasına atfen) “beyaz zenci” olarak kabul edilmesi gerektiği vurgulanır hale geldi. Yetişme, eğitim, yürünen yollar dikkate alındığından bu tanımlamanın hatalı olmayacağını ben de kabul ediyorum. Obama köklü bir dönüşümü başlatmaktan çok, şimdilik geçmişle hesaplaşmanın makyaj malzemesini çağrıştırıyor; beklememiz gerektiğini o nedenle iki kez vurguluyorum. Neden?

Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan devlet politikasının sözcüsü durumundadır ve oturduğu konuttan, konuma kadar halkın muhatap alacağı, koşulsuz saygı duyacağı bir mevki olarak sembolize edilir. Bu sembolizma birkaç açıdan çok önemlidir. Birincisi devlet vatandaşın gözünde bir birey olarak ifade edilmiş olur, bu kabul beraberinde “paratoner” etkisini de getirir. Yani alınabilecek yanlış kararlardan herkes gibi bir insan olan bir kişi sorumludur, hatalar onun hatasıdır. Nitekim Irak da dahil olmak üzere, eski dönemin hata olarak kabul edilen bütün uygulamaları Bush ile özdeşleştirilmiştir. İkincisi “kişi kavramı” da ortadan kaldırılır, başkan Başkan’dır, karısı “first lady”dir. Başkan bu konumuyla hanedan özelliği olmayan bir kral gibidir, seçimler iktidara gelen bir kral, bir yerde monarşinin demokrasiyle melezleştirilmiş biçimidir.

Bizde “derin devlet” olarak adlandırılan mekanizma orada kurumsal olarak vardır. Kurallar daha kuruluştan itibaren konulmuş, kaynakların (küresel olanlar dahil) yönetimi, dış politika gibi temel kavramlar 50 yıllık süreçlerle belirlenmiştir. Amaç devletin varlığının sürdürülmesi, hakimiyetin dengeli olarak yürütülmesidir. “Dengeli” olarak diyorum, zira mevcut küresel düzen dengesiz bir hakimiyet kavramını mantıken reddetmektedir. Örnekle açıklamaya çalışayım; ABD Ortadoğu’da fiilen var olmak istemiştir, ama tamamen hakim olmak gibi bir amaç da gütmemiştir. Mesele iplerin elden kaçmayacak pozisyonda tutulmasıdır. Çok daha kısa süre önce ortaya çıkan ekonomik krizde de, amaç krizin sonlandırılması değil, kontrollü olarak sürdürülmesidir.

Dolayısıyla Barack Obama’nın (McCain başkan seçilseydi, onun için de geçerliydi) ABD politikalarına etkisi artı-eksi yüzde beşi geçemez. Çünkü ABD zaten Başkan tarafından yönetilmez, ama yönetim Başkan tarafından temsil edilir. Yönetim biçimi ise devletin kuruluşunda konulmuştur, devlet çıkarlarını koşulsuz kollayan bir akıl ve mantık silsilesi üzerine oturtulmuştur. Kapitalizmin kalesi olan bu ülkede en büyük suç vergi kaçırmak, bireysel illegal çıkar sağlamak olabiliyorsa, sistemin iyi işlemekte olduğu açıktır. Ortaya çıkan kriz ise sistemin sorunu değil, açgözlülüğün getirdiği hesap hatalarıdır.

Sözün özü, Obama’nın Başkan seçilmesine büyük umutlar bağlamakta çok temkinli olmalıyız. Bu sözümle seçim öncesi mavi boncuk dağıttığı lobileri bile kastetmiyorum. ABD özelinde ve dünya genelinde radikal bir değişiklik başlatması (ki bunu ben de çok isterim) Başkan olarak seçilmesinden kat be kat daha zordur. Bunun kanıtlayan en önemli unsur da zaten, Başkan seçilmiş olmasıdır, zira seçilerek “sistem” içerisine alınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir