Sağlıkta tehcir, harcamalar ve popülizm: “Ak dağlara kar yağıyor üşümedin mi?”

Tam Gün konusunda nasıl bir çözüm geliştirileceği henüz bilinmese de, İstanbul Tıp Fakültesi’nin (Çapa) Monoblok Cerrahi Binası (hiçbir abartım yok) artık tamamen boşaldı. Gazetelere yansıyan haberler Çapa ve Cerrahpaşa’dan toplam 450 öğretim üyesinin ayrıldığını göstermekte (Yalçın Bayer, Hürriyet, 8 Kasım 2011). Sağlık Bakanı’nın çok küçük bir arsız kesimi hedef alarak neden olduğu bu tehcir (zorunlu göç) özellikle cerrahları kapsamakta. Vatandaş ciddi sağlık sorunlarını artık parası varsa çözebilecek. Geride kalan genç ekibe “illegal” destek vermeyi göze alan çok değerli birkaç meslektaşımız da olmasa, cerrahi işlemler layıkıyla görülemeyecek. Sağlık Bakanı açığı dışarından getirecekleri doktorlarla kapatacaklarla söylüyor, oysa “halk yabancı doktor istemiyor”. Besbelli ki içi gerçekten temiz vatandaşın, kalbine Cleveland değil, Çapa, Hacettepe, Cerrahpaşa, memleket hastaneleri doğmakta. Ne var ki sorun sadece bu değil, sağlık ekonomisinden aktarılan veriler de işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. Üstelik anlaşılan, deprem amaçlı özel vergilerin önemli bir kısmı da sağlığa harcanmış. Bir hastaya tanı konana kadar en az sekiz kez BT, MR, PET çekilip, sayısız kan tahlili yapılırsa, onlarca kutu ilaç haybeye yazılırsa, vatandaş doktorların önemli bir kısmının aslında “bir şey anlamadığını” fark ediyor. Özel hastaneler geri ödeme kapsamına ne alınırsa ona yönleniyor (otopark görevlimizin oğlu oldu, geri ödeme kapsamında diye bir hafta yoğun bakımda tuttular). Harcamalar dipsiz bir kuyuya dönüşmüş.

İlaç fiyatları düşüyor, eczaneler iyice sıkıntıda

Çünkü popülizme bulanan, orantısız ısrarla yoğrulan sağlık harcamaları yine olağan yalpalamalarına başlıyor. Durum böyle olunca, önce Yeşil Kart sahibi 9.5 milyon kişinin durumunun yeniden gözden geçirileceği, bunların bir kısmının pirime bağlanacağı açıklanıyor. Derken ilaç harcamalarının azaltılmasına yönelik yeni bir tedbir düşüyor gazetelere; eşdeğeri olmayan ilaçların depoya giriş referans fiyatları üzerinden bir yüzde 6’lık kesinti daha yapılıyor. İlaç firmaları olanlardan şaşkın, yeniden işten çıkarmaların söz konusu olacağını söyleseler de, geçen yıllardan deneyimli olan ben neden şaşkın olduklarını anlayamıyorum. Anlatılana göre dolar kurunun artması nedeniyle Bakan’ın karşısına gitmişler, ellerini birbirine bağlamışlar ve “efendim kur arttı” demişler. Bakan onlara “…iz gidiniz!” şeklinde veciz bir cümle sarf etmekle kalmamış, “zaten bütçeyi çok aştık, bir yüzde 10 kesinti daha yapacağız” demiş. İlaç endüstrisinin temsilcileri Bakan’ın espri yaptığını zannedip gülmüşler. Madem öyle, yüzde 6 kesintiyi de öpüp başlarına götürmeliler. Kim ne derse desin, Sağlık Bakanı’nın bu dobra dobra tarzı bende karşılık buluyor, lakin olan sadece zavallı eczanelere oluyor

Sağlık Bakanı’nın danışmanları, bilimsel kurulları kimlerdir bilmiyorum; harcanan onca paraya rağmen neden daha sağlıklı olmadığımızı umarım artık anlamışlardır. Sağlık hizmetleri parayı yığarak daha kaliteliymiş gibi gösterilse de, sorunlar sadece mesleğini iyi bilen doktorlarla çözülebiliyor. Sağlık Bakanı en iyilerin büyük bölümünü hesapsız bir “tam gün macerası” ile tehcire zorladı. Ancak sorunun vahim boyutu, bu elinden kaçırdığı kesimin yeni doktor ve uzmanlar yetiştirecek kişiler olmalarıydı, tehcir geleceği de ipotek altına aldı.

Çadırlara kar yağıyor, hıçkırıklar artık boğuk

Madem durum böyle, şimdi gelelim bir de harcamaların anlamlandırmakta zorlandığım bazı kalemlerine. Sigara ile mücadele, dumansız hava sahası halk nezdinde de karşılık bulan çok olumlu adımlardı. Ne var ki, “biz sigara bıraktırma ilacını da karşılayacağız” denince bu yılın ilk dört ayında 447.936 kişiye hizmet ve ilaç yazıldı (Yeni Şafak, 18 Temmuz 2011) Oysa bir aylık sigara bıraktırma ilacının bedeli bir aylık sigara parasının çok altındadır, isteyen sigara yerine bu ilacı da kolaylıkla alır. Çünkü güzel insanımın genel bir özelliği de “bedava olana hücumdur”. Van deprem yardımlarının yağmalanmasının, göndermek amacıyla eczanelerden topladığım pişik kremlerinde bile çalışma arkadaşlarım gözünün kalmasının başka açıklaması yoktur. Aynı şey SGK’nın 10 milyon grip aşısı dozunun ödemesini üstlenmesi için de söz konusu (Habertürk, 9 Eylül 2011). Grip aşılarının koruyuculuğu en iyi şartlarda marjinalken, on milyon dozun ederi, domuz gribi hezimetinin telafisi değilse, acaba nedir?

Sağlık Bakanlığı’nın elinde pratisyen hekimden bir haftalık kursla “adı” aile hekimine çevrilmiş bir iş gücü var (Erciş’in il yapılması önerisi gibi bir durum, Başbakan işe yaramayacağını açıkça söyledi). Harcamaları kısmak için, açılan aile sağlık merkezlerinin kira ve demirbaşları bile onlara ücretlendirildi. Şimdi deniyor ki, aile hekimi sevk etmezse vatandaş devlet ve üniversite hastanelerine gidemeyecek. Çok değil beş yıl önce “sevkleri kaldırıyoruz” derken, bunun olamayacağını yine söylemiştik. Sevk gereklidir, ama sevk de işini iyi bilen gerçek doktor gerektirir.

Sözün özü Sağlık Bakanlığı’nın artık eteklerine de karlar yağmaya başladı; içimden mırıldanıyorum; “ak dağlara kar yağıyor üşümedin mi, ah bu işin sonunu düşünmedin mi” Çünkü Van deprem çadırlarının da ak örtüsüdür o kar, soğuk, çok soğuk; rüzgar iyice dönmüş, hıçkırıklar artık boğuk…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir