Sözcüklerin kökenleri kültürleri birbirine bağlayan izlerdir

Bize öğretilen şeylerin çoğu aslında irdelenmeden kabul edilen adlandırmalardan oluşur. Bu adlandırmaların, isimlerin, sıfatları ya da fiillerin nereden geldiğini araştıran dil bilimi dalına etimoloji adı verilir. Etimoloji bir kelime cambazlığı değildir, kelimenin kökünün nereden gelmiş olduğunu anlamaya çalışır.

Resim: Vasistas, görsel https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Grille_du_vasistas_dentr%C3%A9e_de_la_villa_Majorelle_(Nancy)_(4006476044).jpg adresinden alınmıştır.

İçine doğduğunuz alemi hiç bilmediğinizi var sayın, o zaman etrafta gördüklerinizin bir adı olmayacaktır. Bu seçenekte ilk adlandırma bir şekilde oluşmak zorundadır. O nedenle köklerin geçmişi genellikle bilinmez, mesela “kambriya” kelimesi aslında nerede olduğunu tam olarak bilmediğimiz zamanı ve yeri tanımlar. Bir çizgi roman olsa bile, Conan’da geçen Kimmerya’nın, Kimmerlerin ülkesi olduğunu biliriz, tarihte gerçekten böyle bir kavram geçer(bazı kaynaklar Balıkesir bölgesi der), ama “kimmer” sözcüğünün bir karşılığı var mı anlaşılmaz.
Bu bakış açısıyla kök her zaman vardır, ama kendiliğinden oluştuğu durumlar nadir değildir. Bunlardan birine “yansıma” adı verilir. “Zaten doğal olarak var olan özellik” kelimeyi belirler. Bu ses de olabilir (yansıma daha çok bunun için kullanılır), ama renkle de betimlenebilir. Örneğin “alkışlamak” çıkan sesin fiil halidir, Türkçede bu şekilde adlandırılırken, Almanca “klatschen” ile karşılık bulur. Köpeğin çıkarttığı ses bizde “havlamak” olarak geçer, ama yabancı dillerde daha çok “barken” olarak ifade edilir. Yani doğal ses fiilin ne olacağını belirler. Bunun renk karşılığı ise Kızıltoprak gibidir, o bölgenin doğal toprak rengi belirgin kızılsa, ad bunu izler. Farklı diller de anormal renk farkını kendi karşılıklarıyla dile getirirler. Bu durumda karşılık Latincede “terra rossa” olacaktır. Ama toprak kükürt kokuyorsa buna Latince “putenta”dan pouzzoli adı verilecektir. Puzolanların özellikle tuğla yapımına kullanılması çok da boşuna değildir, pişirildiğinde kükürt içeriği sayesinde aşırı güçlenecektir. Ama kükürt içeriyor olması da toprağın / yörenin önceki durumunu açıklamayı kolaylaştırabilir.

Dilden dile sözcük geçişleri

Bir dilin kullandığı kelimenin karşılığı olmayan diğer dile geçmesi ise en sık rastlanılan durumdur. “Tele-vizyon” bunun standart örneğidir. Sadece dil konusunda aşırı tutucu Almanlar “Fern-seher” diyerek kelimeyi Almanlaştırırlar, anlamı yine uzaktan bakmaktır. Türk Dil Kurumu zaman zaman kelimelerin Türkçeleştirilmeleri konusunda çaba gösterse de, diller kaçınılmaz olarak iç içe girer ve genellikle kavramı koyan ülke / kültür kazanır. Bu durum elektronik haberleşme, iletişim ve sosyal medyanın ağırlık kazandığı günümüzde daha baskın hale gelir. Telefon kamerasının onu tutanı çekmesini “selfie” olarak adlandırırlar siz bunu “özçekim”e çevirmeye çalışırsınız, ama kelimenin yayılması o kadar hızlıdır ki (penetrasyon) dile girer ve olduğu gibi kalır.

Dolayısıyla etimoloji aslında kelimenin kökünü ararken kültürlerin nasıl bağlandığının izinin sürülmesini de sağlar. Günümüzde Türkçe bu gözle bakıldığında Hint-Avrupa dilleri gurubuna girer, yani kısmen Sanskritçeden türetilmiş, ama kısmen de Latinceden alınmış kökler içerir. Bunun bir örneğini bir zaman “muhtariyet” için vermiştik; “kendi kendine özerk yönetim birimi” anlamına gelir. Ama kelimenin anlamına geldiği “güç” Almanca “Macht” ile, Latince “moc” ile karşılık bulur (muht-maht seslerinin benzerliğine dikkat edin). Bu durumda “cafe mocca” dendiğinde de “güçlü kahve” anlamı çıkar. Dillerin ne zaman karışmış olduğu belli değildir, izlediğinizde Türkçe ve Maya dili arasından benzerlikler de, Atatürk’ün incelemekle görevlendirdiği Hasan Tahsin Mayatepek tarafından saptanmıştır. Soyadı Maya dilinde “tepe” kelimesinin “tepek” olmasından kaynaklanır, yani kişiyi de yaptığı işe bağlar.

Papazın pilav yemediği durum: Vasistas
Ne var ki papaz her zaman pilav yemez (pilav kelimesi bile bizim bildiğimiz pilav olmayabilir), bazen de öyle kelimeler çıkar ki nereye çekilebileceği konusunda kimsenin fikri olmaz. Bunlardan biri kuşkusuz vasistastır. Vasistas camın açılan kanadının yatay değil de dikey yarım açık durumuna getirilmesi anlamını taşır. Aşağı yukarı hepimizin evinde bu şekilde açılan bir ya da iki pencere kanadı bulunur. Bu çeşit açılma vasistasa özeldir, genel kullanım amacı daha kontrollü hava girmesi, çocuk ya da kedi hayvan varsa cama çıkmasının önlenmesidir (kediler için denemeyin, acı bir tecrübe ile sonuçlandığını ben bizatihi yaşadım). Vasistas adı en azından Avrupa dilleri açısından biriciktir (uniqe) ve diller arasında pek karşılığı bulunmaz. O nedenle açıklaması zor görünmektedir. Kelime kökünün açıklamalarından biri “gelen yabancının sesinin duyulabilmesi için bu şekilde açılarak ‘o kimdir’ anlamında “was ist das”tan kaynaklandığıdır (bu durumda İngilizce “who is that”). Bu yaklaşımın getirdiği anlam açıktır ve mantıklı görünür. Ama yine de yeni bir pencere açılma modelinin “kim var orada penceresi” olarak adlandırılması akla pek uygun gelmez.
Peki bu durumda nasıl bir arayışa gireceğiz?
Bunu vaktiniz varsa siz de araştırın, ben de kendi yöntemimi gelecek yazımızda anlatayım.
Not: Okurlarımız neden üst üste gıda konusunda yazdığımızı sordular, mazur görmelerini dileriz. Sorunun birinci açıklaması zaman kısıtlılığı nedeniyle hazıra yaslanmış olmaktır. Zaman kısıtlılığının nedeni ise yetiştirilmeye çalışılan diğer çalışmalar ve bunlar için okunması gereken makalelerdir. Daha çok okuma, daha çok yeni konuyla karşılık bulacaktır.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir