Yaratıcı düşünce, buluş ve patent ilişkisi, kendi kendini sınırlayan sarmal

Genel kural her zaman geçerlidir, “insan gözüyle görmediği sürece inanmaz”. Buna karşılık doğanın anlaşılmasında kaydedilen mesafeler gözle görmekle değil, mevcut durumun akıl kullanarak analiziyle elde edilmiştir. Yani göz bir şeyleri görür, ama akıl onları analiz ederse bir sonuca varılır. Eğer görmek (algılamak) ve analiz etmek (çıkarıma gitmek) ilişkisi gerçekleşemezse ilerleme sağlanması da mümkün olmayacaktır. O halde yeni bir şeylerin bulunmasını beklemek, onların uzayın uzak bir noktasında ya da mikroskop altında görünebilmeleriyle değil, görülenlerin irdelenip analiz edilebilmeleriyle mümkündür. Batı bilim modelini savunan arkadaşlarımıza anlatmakta en fazla zorlandığımız kavram da budur. Tavuğun büyüme hızının değiştirilmesi ya da sütün bozulmadan kalma süresinin uzatılması gibi sıra dışı (ama becerilmiş) kavramlar herhangi bir kanıtın görülmesiyle açıklanamaz, biyolojiye ilişkin bir analizi gerektirir. Civciv olması gerekenden çok daha hızlı büyümektedir, bunun “soyun geliştirilmiş olması” mantığıyla açıklanamayacağı aşikardır. Ortada sıra dışı hızlı bir büyüme olayı, yani yemden alınanı özellikle kas ağırlığı olarak depolama durumu vardır. Siz bunun nedenini anlamaya çalışırsanız bilim, satıp para kazanırsanız ticaret ortaya çıkar.

 

Nikola Tesla, son mucit (http://www.terrapapers.com/wp-content/uploads/2013/04/Nikola-Tesla’s-Amazing-Predictions-for-the-21st-Century.jpg)
Nikola Tesla, son mucit (http://www.terrapapers.com/wp-content/uploads/2013/04/Nikola-Tesla’s-Amazing-Predictions-for-the-21st-Century.jpg)

Büyük buluşlar sadece analizle gerçekleştirilebilir

O halde “analiz” kavramını hep verdiğimiz “Newton ve yer çekimi” örneğiyle yeniden açıklayalım. Yer çekimi hep vardı, elmalar hep yere düştü, vazolar kırıldı, ama hiç kimse bunun doğal olarak “yerin” (dünyanın) bunları çektiği için olduğunu akıl etmedi. Benzer durum medcezir için de yaşandı, sular yükseldi, üstelik bunun ayın konumuyla ilişkili olduğu da aşikardı, ama yine kimse “ayın suları çektiği” düşüncesine erişemedi. O halde olaylar olur, biz bunların içinde yaşarız, hatta olanları deyimlerin içine bile yerleştiririz. Mesela mantar gibi bitmek (mantarlar genellikle yağmur sonrasında bir gecede ortaya çıkarlar), yılanın akıp gitmesi (yılan sürünmekten çok akmak benzeri bir hareketle ilerler), ayranı kabarmak (gerçek ayran tıpkı boza gibi kendiliğinden kabarır); ama bunların farkına varmamız tamamen başka bir durumdur. İşte o yüzden, sadece zaman zaman Newton ya da Arşimet gibi birileri çıkar, olan, biten hatta kullanılanın nasıl öyle olduğunun prensiplerini söylerler. Söz konusu prensipler genelleme özelliği gösterdiğinde bambaşka kapılar açılır; bu bir zıplamadır ve tarihte Rönesans gibi dönemlerin ortaya çıkmasıyla seyreder.

Dünyada anlaşılmayı bekleyen hala çok fazla şey vardır

Bugünkü koşullarda buluşların daha çok Amerika’dan çıkıyor olması bir tesadüf değildir. Yenilikçi düşünce için bir yanda bir “ortam etkisi” vardır, ama beri yanda da “buluşun korunması” ilkesi zorunludur. Mesela teknolojinin başlangıcı kuşkusuz elektrik enerjisinin üretimi ve uygulamalarıyla ilişkilidir. Ortam etkisi “rekabetin desteklenmesinin yaratıcılığı artırması” şeklinde ortaya çıkar, kendiliğinden filizlenir, ama düzenlemelerle (örneğin teknoparklar) desteklenebilir, toplum da yenilik konusunda talep ve ilgi göstermişse doruğa çıkar. Düşününüz ki karanlık bir sokakta yaşıyorsunuz, yolların aydınlatılması başlı başına olağanüstü bir durumdur, geniş bir kabullenme ile karşılık bulur. Bunun özellikle Amerika’da başarılmış olması ise fikri mülkiyet haklarının getirisidir, yani “mucit buluşunu kayıt altına aldırarak başkaları tarafından çalınmaması güvencesine sahiptir”. Oysa düşüncenin patenti yoktur, patent buluşa verilir. Nitekim fikri mülkiyet hakkı sağlayan “patent”, zamanla hedefler ister istemez küçüleceği için (her zaman elektrik gibi bir şey bulunmaz), büyük buluşların karşısındaki en büyük engele de dönüşebilir. Nitekim elektriğe bağlı büyük ekonomilerin oluşması sonrasında yenilikçi düşünce bir duraklama dönemine girer. Elektriğin bulunması başlı başına bir yeniliktir, hedef patente dönüşünce “priz modeli” geliştirmenin ötesine geçemezler.

Oysa dünyada hala fark edilmeyi ve sistematik açıklamayı bekleyen çok fazla şey vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir