Yaşamı okumak

Bugüne kadar kuşkusuz “oyunu okumak, savaşı okumak ya da politikayı okumak gibi tanımları duymuşsunuzdur. Burada geçen okumak kelimesi olan biteni biraz yukardan görüp, sonraki aşamaların ne olduğunu kestirebilmektir. Diyelim ki bir antrenörsünüz ve takımınızı önemli bir maça hazırlıyorsunuz. Bu maçın oyuncular, kondisyon, maçın oynandığı sahanın psikolojik yükü, sizin oyuncularınızın özel koşulları ve elbette bütün bunların rakip yanındaki durumu gibi pek çok bileşeni bulunmaktadır. Size düşen bu koşullardaki değişkenleri hesaba katarak doğru zamanda doğru kararları almak ve elinizdeki imkanların en iyi biçimde kullanabilmektir. Maçın süresi tahmininizden uzun olursa kondisyon kozunuzu kullanabileceğiniz gibi, en iyi oyuncunuzun sakatlanmış olması en azından iki oyuncunuza daha ek yük getirecektir.

Size hayatı okumak konusunda daha önce bir şeyler yazıp yazmadığımı hatırlamıyorum. Eğer etrafınızda olup iten konusuna biraz kafa yorabiliyor, biraz gözlemde bulunabiliyor, ama bütün bunları bir de iki adım geriden değerlendirebiliyorsanız hayatı da okuyabileceğinizi göreceksiniz. Buna karşılık hayatın bir oyundan çok daha fazla değişkeni vardır. Oyun belli kurallar çerçevesinde oynanırken, hayatın kendine özgü ve özgü olmayan sayısız kuralı vardır.

Bir felsefeye göre yaşam mikrokozmos ve makrokozmos olarak birbirinin benzeri iki düzenden oluşmuştur. Gezegenler birbirlerinin çevresinde, onlardan kurulu sistemler de galaksiler içerisinde dönerlerken, elektronlar çekirdek çevresinde, bunlar da moleküller olarak birbirlerinin çevresinde dönerler. Yukarıdaki örneğe uyarlarsanız, gündelik akışımız içerisinde var olan ilişkilerin de aslında benzer biyolojik örnekleri vardır. Size arka bahçemden zaman zaman söz ederim. Bir bahar günü bahçenin iki farklı yerinden birbirinin aynı iki bitki çıkıverdi. Bunlar olasılıkla çınar ağacı olacak fidanlara dönüştüler bir süre sonra. Lakin benzer şekilde başlayan gelişimleri, birkaç ay sonra birinin iki metreye ulaşırken, diğerinin kırk santimde kaldığını beklenen sonuç olarak izledim. Zira tamamen rastlantısal olarak, birinin bittiği yerdeki toprak 30 santim derinliğinde, diğerinin ise bir buçuk metre derinliğindeydi. Buradan vardığım sonuç ise “bizi beleyen toprak (yani bize verilenler) ne kadar zengin ise bizim gelişimimizin de o kadar iyi olacağı” idi.

Aslında etrafımızda olan biten pek çok şey bir diğerinin tekrarıdır. Bugün bir konuda geçerli olan bir durum, bambaşka konular için de geçerlidir. Bu sözlerimi genelleme ya da yazı konusu sıkıntısına düşmüş birinin felsefeye soyunması olarak algılamayan sakın. Size basit bir örnekle açıklamaya çalışayım. Düşük dozda stresin vücut için genel olarak yararlı olduğu kabul edilir. Düzenli olmak kaydıyla her gün biraz yürümek ya da abartmadan koşmak vücudu zinde tutar. Şimdi bu yaklaşımı örneğin ilişkiler çerçevesine uyarlayın, ilişkilerin yeknesak gitmek yerine zaman zaman antremandan geçirilmesi, yani elbette haksız değil, ama gerektiği noktalarda gerilip üzerlerindeki sessiz enerji birikiminin boşaltılması, gerçek sorunların daha kolay atlatılmasını sağlayacaktır.

Bugüne dek bu basit gözlemlerle gerçekten hayatın formülünün çözülmesinin olanaklı olup olmadığını bilmiyorum. İnsanların binalara girişi çıkışlarının, otobüslerin doluş boşalışlarının, ilişkilerin başlayış bitişlerinin geçmiş ve gelecekle, olan ve bitenle ne kadar ve hangi kurallar içerisinde paralellikleri olduğunu henüz çözemedim. Ama balığa sunulan yem ve indirime sokulan tüketim malzemelerinin hangi ortak noktada buluştuklarını kestirebiliyorum. Etrafımızda olup bitenlerle, ister biyolojik olsun, ister fiziksel ya da isterse başka bir şey, yaşamın kendisinin paralellikler gösterebildiğini biliyorum. İşte yaşamı okumak da bu anlama geliyor.

Ne var ki yaşamı okumak basit çıkarımların sınanması değildir. Okuduğunuzu zannettiğiniz şey her zaman doğru olmadığı gibi, okuma becerinizle yakın bağlantısı var. Ama daha önemlisi bize yıllar önce matematik öğretmenizin problemlerin çözümüne ilişkin anlattıklarını hatırlıyorum. “Bir problemi kısa ya da uzun yollardan çözebilirsiniz” demişti. “Eğer uzun yoldan çözüyorsanız bu genellikle işlem yükü fazla olan düz mantıktır, buna karşılık kısa yoldan çözebiliyorsanız, bunun arkasında iyi bir teori bulunmak zorundadır.” Bu nedenle yaşamı okumanın da aslında biriktirdiklerinizle doğrudan bağlantısı var. Eğer kolay ve doğru okuyabiliyorsunuz, bilgi ve görgü birikiminiz gerçekten yüksek olmalıdır, birikiminiz yeterli değilse zaten okuyamazsınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir