Ailesinin çiftçi olmasından utanmak Mercedesli gencin hatası değildir, sorun bu algıyı oluşturan bizde. İnsan okuyunca bir diploma edinir, daha ileri götürürse meslek kazanır, yaptığı iş mesleğinden tamamen farklı olabilir; ama konumun meslek, mevki ya da parayla kazanıldığı algısını biz oluştururuz. Üstelik bu algı bile işlerin çoğunun makinelere devredildiği günümüz dünyasından artık geride kalmıştır.
Tarım toplumu esas olandır, insanlar dini öğretilerde bile yeryüzündeki yaşamlarına çiftçi ya da çoban olarak başlar. On dokuzuncu yüzyılda bilek gücünün çoğunun makine gücüne devredilmesi onları fabrika çalışanı haline getirir, köy şehre göç eder. Daha yakın zamanda ise makineler otomatikleştiğinde işçiler de ortadan kalkar, bant operatörlüğü olarak adlandırılan iş bileşeni ortaya çıkar, üretim fazlası pazarlamayı doğurur. Derken otomasyon elektroniğin bilişim gücüyle birleştiğinde bu alan da robotların tekeline geçer. Sonunda işlerin büyük bir kısmı çok az iş gücüyle kontrol edilebilir olduğundan işsizlik kaçınılmazdır.
Robot futbol takımı ne kadar taraftar bulur?
Yuval Noah Harari konuyu daha ileri taşır, “21. Yüzyıl için 21 Ders” (Kolektif Kitap, 2018) kısa gelecekte yönetim sistemlerinin bile bilişime dayalı algoritmalara devredilebileceğini anlatır. Çok mu yanlış, maalesef değildir. Günümüzde doktorluk, hemşirelik ya da öğretmenlik gibi doğrudan insan gücüne dayanan meslek dalları bile algoritmaların öğretilmesiyle yürütülebilir görünür. IBM’in geliştirdiği Watson yazılımı doktor olabiliyorsa, eğitimi öğrenen robotlara bırakmak gibi bir senaryo çok uzakta değildir. Kendi ürettiği makinelere bağlı ve onların yönlendirilmesiyle yaşayabilen toplumda konum, meslek, iş ya da kazançla belirlenemez. Harari’nin verdiği bir örnek daha dramatiktir. Google’ın geliştirdiği AlphaZero yazılımı, “dört saatte öğrendikleriyle” IBM’in satranç yazılımını yenebilmiştir. Veri tabanının yazılımı kendi kendine öğrenebilmektedir.
Ne var ki bütün bu gelişmeler insanlar açısından iki yönlüdür. Makinelerin savaş dahil her şeyde bütünüyle kullanılmaları insan faktörünü dışlar, “vatanseverlik, kahramanlık, özveri” gibi kavramların içi bütünüyle boşalır. Gerçek sahada koşmak yerine bilgisayarla futbol oynamak yanılgısı en az yirmi yıllık bir geçmişe sahiptir. Hala futbol maçı seyredilse bile, robotlardan kurulu takımların izlenmesi ne kadar gurur verici olabilir; yazılımla çalışan makineler bir savaşın galibi olduğunda onların sahibi devletler bundan ne kadar coşku duyabileceklerse o kadar. Ama marketteki otomatik kasa, taleplerinize göre değişebilen internet reklamları da aynı şeyi yapmaktadır.
Bizim konum sorunumuz nasıl çözülür?
Peki, bu senaryoda biz gelecekte ne olacağız? Bir grup konumu hala mesleğe ya da Mercedes’e bağladığından (bu kılık kıyafet de olabilir) giderek körelecektir, gencin ailesini beğenmemesinin ardındaki ironi zaten budur. Diğer grup ise işi kaçınılmaz biçimde erdem aşamasına taşıyıp insanlığını ve konumunu yeniden kazanabilir. İnsanlık tükenmediği sürece yardıma muhtaç olanlar, fırsatlardan eşit ölçüde faydalanamayanlar, itilip kakılanlar varlığını sürdürecektir.
Gençlere konumun meslek, iş ya da enginlikle kazanılmayacağını anlatmalıyız. Eğitimde felsefe ve sanat; öğretimde ise tarih ve sosyoloji ağırlık kazanmak zorunda. Başarırsak konum gerçek değerini yine bulabilir, seçim bize aittir.