Aylardır beklenen 3G teknolojisi nihayet kullanıma sunuldu, bunan böyle çok hızlı veri transferi, buna bağlı olarak görüntülü konuşma da dahil pek çok olanak 3G kullanıcılarını bekliyor. Sisteme yatırım yapan Turkcell, Vodafone ve Avea’ya ve altyapıyı hazırlayan iletişim devlerine müteşekkiriz; böyle bir olanağı sunmakla kalmadılar, devlete de çok ciddi bir kazanç kapısı açtılar. Görüntülü iletişim elbette yeni ufuklar açacak, ancak ister istemez ir takım sıkıntıları da beraberine getirecek. Benim bu yazıyı yazmamın amacı, 3G teknolojisinin yol açacağı bazı sosyolojik sonuçlara yeniden dikkat çekmek, bu teknolojiye geçmek isteyenleri olası sakıncalar konusunda uyarmak.
Size hayatın siyah ve beyazdan oluşmadığını sık sık vurguluyorum, arada pek çok renk ve ton olmasının ötesinde bir de flu alanlar bulunmakta. Bu flu alanların varlığının elbette hepimiz farkındayız, ama görmeden geçmek çok daha sürdürülebilir bir yaşam sağlıyor. Cep telefonu teknolojisin yaşamımıza girmesiyle birlikte iletişim kuşkusuz güçlendi, ancak yanı sıra özgürlüklerde de ister istemez bir kısıtlanma oldu. Birincisi “erişilemezlik” özelliğimizi yitirdik, herkes herkesi istediği anda aramak özgürlüğüne sahip. Bu durum öyle bir hal aldı ki, artık cep telefonunun olmaması garipsenir durumda, “cep telefonunuz olmalı ve arandığınız zaman açmalısınız. Nezaket sahibi olanlarımız “müsait misin?” diye sormayı akıl ediyor, daha samimi olanlar için telefonun açılış cümlesi ise “neredesin?”. Kısacası kaçmak artık mümkün değil. Böyle olsa bile telefonu açtığınızda hala “flu alanları korumak” şansına sahiptiniz, “işim var, yoldayım” gibi yanıtlar oluşturmak mümkündü. 3G teknolojisinin kullanılır olması ise bu tür yanıtları da ortadan kaldıracak, daha az esnek hale gelmek zorundayız. Bu durum da ister istemez bizi daha dar kalıplar içerisine sıkıştıracak ya da sıkışamıyorsak kırılmaların ortaya çıkması kaçınılmaz.
Söz konusu kırılmaların yaşanacağı düşüncesi elbette yeni değil. Bundan iki yıl önce ülkemizi ziyaret eden bir sosyolog, sistemin altyapısını kuran arkadaşlarımıza da aynı şeyi sordu: “Siz bu teknolojiyi gerçekten istiyor musunuz?” yaşamın sürdürülebilir olmasını kolaylaştıran bazı “beyaz” yalanlar bulunmakta. Akşam eve dönerken bir kenarda içtiğiniz kahvenin sorun çıkaracağını düşünürseniz, bu keyfi kendinize saklamak gereksiz sorun çıkmasını önler. Ya da diyelim ki o gün işte fazla yoruldunuz ve bir iki vitrin bakmak istediniz. Bu yarım saatlik keyfi de kendinize saklama şansınız vardı. İşte 3G teknolojisi bu “beyaz” kaçamakları ortadan kaldıracak. Telefonu açar açmaz sorulan ilk soru “neredesin?” olunca, 3G ile gelecek ikinci soru bunun kanıtlanmasına yönelik olacak. Daha fazlasını artık siz düşünün.
İşin kötü yanı bu teknolojinin ucuzlaması ile birlikte kaçılması da olanaksız hale gelecek. “Hayatım, doğum gününde sana 3G telefon aldım” diyen bir eş karşısında “kabul etmiyorum” demek şansınız yok. Uygulamanın en masum şekli olan “çocuğuna 3G hediye etmenin bile zaman içerisinde nasıl sakıncalar doğuracağını kendimiz göreceğiz. Yaşamın en önemli özelliklerinden birinin karşılıklı güven üzerine kurulu kişisel mahremiyet olduğunu o zaman daha iyi kavrayacağız. Bir teknolojinin bizi nasıl biçimlendireceğini işte o zaman göreceğiz.
Peki ne yapalım, bu teknolojiden tamamen mi uzak duralım? Elbette değil, ama teknolojinin bizi şekillendirmesi yerine bizim teknolojiyi doğru kullanmamızın yollarını bulmak zorundayız. Bu teknolojinin başımıza iş açmamsı için ilişkilerdeki “birey sınırının” en başta ve çok iyi tanımlanması gerekiyor, “3G telefonum bile olsa benim sınırım budur, bundan ötesine geçmeye çalışırsan özelime girersin”. Aynı potada eridiklerini düşünenler ise çok daha büyük risk altındalar, bireysel sınırın olmadığını ne kadar kabul etseler bile, durumun hiç de öyle olmadığını anlamları büyük düş kırıklıklarını da beraberinde getirebilir. Ya daha yalın olanı seçmek zorunda kalacaklar, ya da kırılma noktaları yaşayacaklar.
Sözün özü teknolojinin olması başka şeydir, teknolojinin doğru kullanılması bambaşka şeydir. 3G doğru kullanılırsa mutluluğumuz pekiştirebilir, yanlış kullanılması ise en azından tutsaklık ve daha büyük mutsuzluk demektir.