Sağlık Bakanlığı “Ecza Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir Maddelerin Satıldığı Dükkanlara Mahsus Kanun” ve 1262 sayılı “İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu”nun yürürlükten kaldırılması için çalışmalara başladı. Bu kanunlar ilacın eczaneler dışında satılmasını ve ilaç reklamları yapılmasını yasaklıyordu. Kararın nasıl bu kadar hızlı alınabildiğini anlayamasak da, toplumun bilgilenmesinin sağlanması açısından doğrusu yapılmış oldu. Kısa süre önce hatırlarsanız dile getirmiştik, OTC dediğimiz reçeteye tabi olmayan ilaçlar devletin geri ödeme listelerinden çıkarıldığında, reçetesiz alınabilmeleri mümkün hale gelmişti. Bu durumda doktor tarafından bilgilendirme söz konusu olamayacağı için, ilaçların doğrudan halka tanıtılmaları elzem olmuştu. Bu nedenle reçeteye tabi olmayan ilaçların tanıtımının yapılması doğru bir uygulamadır. Yeni yasa taslağı ile bu tür ilaçların eczaneler dışında satılmaları da serbest olacak. Türk Eczacılar Birliği ve Türk Tabipleri Birliği kuşkusuz her iki karardan da hoşnut değil. Ancak bu noktada yapılması gereken, düzenlemeleri ve denetimi gerektiği gibi planlamak; toplumun sömürülmesinin veya risk altına girmesinin önünü almak.
Eczane dışı satışın ve reklamın serbest bırakılmasının etkilerini ve yapılması gerekenleri doğru saptamamız gerekiyor. Reklam sektörü ve medya açılan bu yeni alanı ne kadar mutlulukla karşılarlarsa karşılasınlar, sınırların doğru çizilmesi gerekli. Bunun nedeni topluma yönelik ilaç reklamı kavramının bize tamamen yabancı olması. Bu tür reklamlarda da elbette “hatırlatma” ana unsur olacaktır, ancak ilaç gibi bir ürün söz konusu olduğunda bilgilendirme/özendiricilik dengesinin doğru kurulması gereklidir. Daha önce de vurguladığımız gibi, ilaç reklamlarının ana amacı bilgilendirmektir, özendirici olmamalıdır.
İlaç nerede satılırsa satılsın eczacı denetiminde olmalıdır
İlaçların eczaneler dışında satışı için de benzer şekilde düzenleme gereklidir. Örneğin ilaçların marketlerde satışı söz konusu olacaksa, marketlerin bu departmanların başında mutlaka bir eczacı istihdam etmeleri gerekecektir. Dünyada “self-medication” (kendi kendini tedavi) olarak adlandırılan bu uygulama hastaların şikayetlerine göre ilaçlarını kendileri seçmelerine olanak sağlamaktadır, ancak danışmak gereken noktalar mutlaka çıkacaktır, bu nedenle bir eczacının görüşü gereklidir. Dolayısıyla eczane dışında satılacak olsa bile, ilaç satışı eczacının denetimi altında olmak zorundadır. Biz bu serbestinin sağlanmasıyla birlikte ilaç tüketimi çılgınlığı yaşanacağını düşünmüyoruz, zira OTC uygulaması zaten yıllardır fiilen sürmekteydi.
Reklam serbestisinin sağlanması ilaç sektöründe başka sorunlara da neden olacaktır. Reklam hangi mecrada yapacak olursanız olun pahalı bir uygulamadır. OTC sınıfı ilaçların büyük bir kısmı küçük yerli firmaların portföyü içerisindedir. Bu firmaların tanıtım bütçeleri büyük çokuluslu firmaların bütçeleriyle karşılaştırılabilir düzeyde değildir. Bu durum, küçük OTC firmalarının tanıtım rekabetini kaldıramayacakları ve silinecekleri anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla küçük ölçekli firmaların silinmelerini önleyecek düzenlemelere de gerek vardır.
İvedilikle bir danışma kurulu oluşturulmalıdır
Kanun çıkmış olmasına karşılık sınırların doğru çizilmesi, tanımlamaların doğru yapılması gereklidir. Yasa taslağında adı geçen Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu bu işlevleri üstlenmek amacıyla kurulacak ve ABD’nin Gıda ve İlaç Kurumu’nun muadili olacak. Sağlık Bakanlığı, ilaç sektörü, reklam sektörü ve perakende sektörünün de temsil edileceği bir danışma kurulu yardımıyla asgari gereklilikleri ivedilikle belirlemeli, İlaç Kurumu’nu doğru temeller üzerine yerleştirmelidir. Bizden hatırlatması.