Ülkemizde tıbbi kongrelerde suni bir enflasyon yaşanıyor. Bir süre öncesine kadar sadece ana disiplinler kongre yapıyorken, şimdilerde daha tali konularda da kongre düzenlenir oldu. Kongre düzenlenmesindeki temel kriter derneklerin bu konuda istekli olmaları. En az iki senede bir, ama genellikle her yıl 600-1000 katılımlı tıbbi kongreler düzenlenmekte. Bu kongrelere yakın zamanda bölge toplantıları da eklendi. İstanbul bir kongre düzenlediğinde, kısa süre sonra Karadeniz, Akdeniz, Ege benzer başlıklarla başka kongreler düzenliyor. Kendini ifade edemediğini düşünen bilim adamları bunun üzerine ikinci bir dernek kurarak faaliyete başlıyor. Dernek faaliyetlerinin en önemlisi de tahmin edeceğiniz gibi kongre düzenlenmesi.
Kongre sayısındaki artışa kongre turizmindeki nitelikli gelişme de aslında katkıda bulunuyor. Bir on yıl öncesi dek, kongre düzenlemek isteyen dernek, ilaç firmalarıyla sponsorluk açısından görüşür, ulaşım ve konaklama konusundaki organizasyonu turizm firmasına devreder, bilimsel etkinlikleri ise kendi götürürdü. Söz konusu etkinliklerde genellikle tıp fakültesinin 4.-5. sınıf öğrencileri görev alırdı. Böylelikle genç nesil bir yandan organizasyon konusunda deneyim kazanır, bir yandan da öğretim üyelerinden bir şeyler öğrenme fırsatı bulurdu. Kongre turizmindeki nitelikli gelişme, kongrenin sponsor bulunmasından bilimsel etkinliklerin organizasyonuna kadar her konuda hizmet verebiliyor. Dernekler artık kongre düzenlemek istediklerinde turizm firmalarından teklif alıyorlar, firmalar sundukları olanaklar açısından değerlendiriliyor ve ardından anahtar teslimi büyük çaplı bir kongre anlaşması yapılıyor. Bu kongrenin ardından derneğe ve firmaya ne kalacağı da daha başta bütçe olarak hedefleniyor.
Sponsorluk sınır tanımaz (WC sponsorluğu da dahil)
Bu durumun avantaları, ama beri yanda ciddi dezavantajları var. Turizm sektöründeki uzmanlaşma işlerin kolaylaşmasını sağlıyor, ancak kongre sayısındaki enflasyona da ister istemez katkıda bulunuyor. Nitelikli ve disiplinli işgücünü sağlayan organizasyon firmaları bir süre sonra “anahtar teslimi kongre” paketlerini pazarlamaya başlıyorlar. Hedef bilimsel etkinliğin ötesinde karlı bir kongre organize etmeye kayıyor. Bunun yolu ise ilaç firmalarından sponsorluklar yoluyla para çekmek. “Hocalar” zaten ilaç firmaları üzerinde yeterince baskıyı oluşturuyorlar, “bunu bunu yapmazsan bu klinikten sana reçete çıkmaz”a kadar varan bir şantaj ilişkisi söz konusu. İlaç firmaları zaten stand yeri satın alarak ve bütçeleri doğrultusunda hekim katılımı sağlayarak sponsor olmaya çalışıyorlar. Lakin hedef nasıl olursa olsun para kazanmak haline geldiğinde bakın neler kaça satılabiliyor: Uydu sempozyum 17 bin Euro, kahve molaları 10 bin Euro, kongrede çıkarılacak dört sayfa gazete altı bin Euro, ıslak havlu makinesi iki bin Euro, kongrenin CD’sinin sponsorluğu 10 bin Euro, bagaj fişi üç bin Euro, oda havlusu kuşağı beş bin Euro, WC sponsorluğu (pisuar üstü reklam panoları) üç bin Euro, gala yemeği 50 bin Euro. Liste uzayıp gidiyor. Bütün bunlar ilaç firmalarına ödetiliyor.
Dahası yukarıda sayılanların hemen hepsi yaratılmış ek maliyetler. Zira kongrelerin düzenlendiği otellerin çoğu “her şey dahil” mantığıyla çalışıyor, yani akşam yemeğini veriyor, çay-kahve ücretsiz. Beri yanda konaklama bedellerine bakıldığında kongreyi söylemez de fiyat alırsanız otel kongre konaklama bedelinin çok daha altında (neredeyse yarı yarıya) fiyat veriyor. Yani alınan sponsorluklar masrafı düşürmek için değil, karı artırmak için. Üstüne üstlük doktor kongreye gidebilmek için yine ilaç firmasının desteğini almak zorunda.
Kongrelerin gizli sponsoru vatandaş
Yukarıda özetlediğimiz yaklaşım kuşkusuz bütün tıbbi dernekler için geçerli değil. Ancak kongreleri kar unsuru olarak gören dernekler bizi yakından ilgilendiriyor. Açıklaması da aslında çok basit. Türkiye’de bizim sağlığa ayırdığımız pay zaten çok az. Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere herkes tasarruf yapılması gerektiğini savunuyor. Tasarruf denince akla önce ilaç fiyatlarının geriye çekilmesi geliyor. Gerek yerli gerekse yabancı ilaç sektörü ilaç fiyatları konusunda elinden gelen desteği sağlıyor. Ama öyle ya da böyle Türkiye’de ilacın ana alıcısı devlet. Dolayısıyla ilaç firmalarından alınan kongre sponsorluklarını aslında devlet sağlıyor. Peki devlet bu parayı nereden buluyor, başta memurlar olmak üzere bizden topladığı vergilerden, bunun yetmediği yerde arazilerimizi ve kurumlarımızı satarak.
Sözün özü, bilimsel kongreleri de aslında vatandaş sponsor ediyor. Peki biz vatandaş olarak şunları sormakta haksız mıyız? Nitelikli kongre yapılmasına kimsenin itirazı yok, ama bu kadar abartılı sayıdaki kongre ve toplantının hepsi gerçekten gerekli mi, yani tıp bilimi bu kadar hızlı mı ilerliyor? Nasıl olsa döve döve parası alınacak sponsorlar var diye, kongrelerdeki rakamların bu kadar şişirilmesi etik mi? Dernekler milyonlarca dolar kazanıp da hangi bilimsel etkinliklerde bulunuyorlar, yılda kaç asistan doktor yurtdışına yollanıyor, hangi araştırmaya ne kadar destek veriliyor, ne kadar bilimsel bilgi üretiliyor? Para kazanılacak diye havlu bandından, bagaj fişi sponsorluğuna kadar para toplanmaya çalışılması mantıkla bağdaşır mı? Bizim vatandaşımız doktorlar hacet giderirken reklam seyredebilsinler diye mi vergi veriyor?