Kendine soranlara “istiyor dedirtmem” inadından mıdır, yoksa aklının derinliklerindeki bir hesabın olmazsa olmaz bileşeninden mi, Başbakan Tayip Erdoğan kısa süre sonra yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini boşlukta bırakma eğilimini sürdürüyor. O dosdoğru söylemekten çekinip, oldu-bittiye getirme inadını sürdürdükçe, olasılıkla aklında hala bir hesap olmadığından habersiz gazetecilerimiz “satır aralarını okumak” becerilerini kehanet düzeyine çıkarıyor ki, hala okutabilecek bir şeyler kaleme alabilsinler. Sadece bir ay sonraki seçimlere hiç kimse akıl sır erdirebilmiş değil, Erdoğan ve diğer olasılıklar arasında gidip gelen tahmin ibreleri, sadece AKP’li cumhurbaşkanı konusunda emin, gerisi boş tahmin.
Demokrasiyi, daha doğrusu hukukun üstünlüğünü benimsemiş ülkelerde cumhurbaşkanlığı rejimin prestij makamı, bizde sahip olanın prestiji; ama ne olursa olsun Çankaya son kaya olmadığından, itişmenin çekişmenin yeni mekanı olma aşamasında. Oysa göstergelerinin yukarı işaret ettiği iddia edilen ekonomide pek yaprak kıpırdamıyor. Daha geçen hafta konuştum Fahir’le, üç aydır kasaya para girmemiş. Taksicilerin çoğu eve beş lirayla döndüklerini söylerler ki hiç hayra alamet değil. Sokaklarda geçilmeyen kalabalık kuru kalabalık, en azından benim yaşadığım ortalama semtlerde, gelir bakar ve giderler. Ellerinde pek alışveriş torbası olmaz, buralarda para sadece yılbaşı ve sevgililer gününe özeldir.
Gayrimenkullerin elden çıkarılması malum Hasan’a değil, basana yarıyor ya (lafı Zorlu dillendirdi ama, sadece samimiyetine atfendir ikrarı), İstanbul’un bir ucundan diğerine alabildiğine egemen imar şenliğinden neden vatandaşa bir fayda düşmez diye daha bir ısrarla soruyorum kendime. İstinye Park’a adım bastı elli küsur bin euro imiş, Nişantaşı Cities bunun iki katı. Bunca yükselen plaza ve alış-veriş merkezinin, lüks villa ve rezidansdının malikleri kimlerdir benim göremediğim? Onlar başka ülkenin çocukları mıdır ki, hiç karşılaşmam, karşılaşsam da karşılaştığımı anlamam.
İşte benim tereddüdüm bundandır, sadece basanın aldığı bir ülkede cumhurbaşkanı kimin umurundadır? Başbakan Erdoğan da “kimsesizin kimi” olamadı ya, cumhurbaşkanı olsa kime ne kadar faydası dokunacak, kendi düşüncesinin Çankaya versiyonu olmasının ötesinde? Partisinin çıkardığı kanunu, milletinin cumhurbaşkanı olup reddedemedikten kelli, kimsesizlerin olamadığı kimi, Çankaya’da alkolsüz kokteyl verse ne olur? Genel seçime dek ne yapılsa kar, daha bol keseden dağıtılacak dünya kadar ihale var. Daha büyük lokma peşinde yedikçe acıkan karınlar, sanmayın gerilip çatlayacak, olsa olsa tek başına yapılan son vurgun, bir sonrakinde bir de paylaşacak ortak olacak. Ayrıca kimin umurunda? Muhalefet partisi Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumundaki senaryoyu değerlendiriyor. Kurt politikacı Baykal’ın zaten kendi ürettiği alternatif planı yok, kurgusu AKP üzerine. Size samimiyetle söyleyeyim, altı ay sonrasını sağlıklı görebilen yok. İşlevini yitirmiş bir cumhurbaşkanlığı, seçim ekonomisinin başbakanlığıyla birleşirse, muhalefetin zaten bulunmadığı bir ülkede Hasan aklını bile yitirir.
Peki her zamanki mesnetsiz iyimserliğimiz işlemezse ya bu kez? Mesela Amerika İran’la Sparta usulünün ötesinde itişmeye soyunursa, malum devir kılıç-kalkan devri değil artık? Bundan istifade, Barzani taraf tutuverecek olursa, üstelik hayaller de pek büyük. Çok değil on gün önce dalgalanan dünya borsalarının fırtınalanacağı tutarsa, zaten yaprak kıpırdamayan ekonomimizin tepesinde? Tamam önümüz susuzluk, çiftçi için uykusuzluk; peki ya şehirlinin unutadurduğu deprem çıkıverirse bir fay hattının ardından? Karamsar, ama mantıksız olmayan varsayımlar, tam da bu hazırlıksız senaryolara layık. Fiili kriz, bilinç düzeyine de erişiverirse bir gün?
Malum “Hasan almaz” ekonomisi ya, peki ya “basan da alamazsa”?