Bilinmeyenin sınırları: Eski Mısır’ı bugünün Türkiye’sine bağlayan kaygan zemin

Kutsal Ahit Sandığı’na ilişkin olayların yaşandığı dönemlerle (bundan yaklaşık 4000 yuıl öncesi) yakın geçmiş arasında önemli bir bağlantı bulunmaktadır, o da İsrailoğullarının Firavunların Mısır’ından çıkış öyküsüdür. Tevrat’ta “Exodus” olarak anlatılan bu öykü, o zamandan bugünkü İsrail devleti’ne uzanan çok uzun bir süreci içerir. İsrailoğullarının Mısır’dan neden sürüldükleri kesin olarak bilinmemektedir. Ancak yakın coğrafyadaki pek çok belgeden elde edilen veriler bu ayrılışı veba gibi yaygın bir hastalıkla ilişkili tutar. Mısır dininin firavun Akhenaten zamanındaki çok kısa süren tek tanrılı bir döneminin ardından gelen kuraklık ve kıtlık, diğer tanrıların kızdırıldığı şeklinde yorumlanır. Bu dönemden sonra tahta geçen yeni firavun yeniden çok tanrılı yapıya geri döner. Ancak birkaç on yılla sınırlı tek tanrılı dönemde Mısır okullarında eğitim almış olan Hazreti Musa, kavmin başına geçerek, Tanrı’nın da yol göstermesiyle çöllerde 40 yıl sürecek uzun bir yolculuğu başlatır, peşinden gelen firavunun ordularını Kızıl Deniz’i asasıyla ikiye yararak sulara gömer. Tevrat’ta anlatılan Exodus, çok daha sonraları bölgedeki coğrafyayla ilişkilendirilmeye çalışılmış, Sina Dağı gibi coğrafi yer adlarının nereleri olduğu detaylı bir şekilde araştırılmıştır. Bugün söz konusu dağların ve çöllerin neresi olduğu hala kesin olarak bilinmemektedir. Örneğin Petra kenti olası yerlerden biri olarak tanımlansa da, kesin bir saptama yapmak mümkün değildir.

Her nasıl betimlenirse betimlensin, firavunlar dönemi Mısır ve Yahudi dininin ortaya çıkışı arasında böyle bir ilişki olduğu kesin gözüyle bakılan bir gerçektir. İsrailoğullarının Mısır’a yeniden dönüşlerinin Tutankamun döneminde olduğunu ileri süren görüşler de bulunmaktadır. Andrew Collins ve Chris Ogilvie Herald tarafından kaleme alınan Tutankhamun, Çıkış Komplosu adlı kitap (Avesta Yayınları, 2004) böyle bir ilişkiyi detaylarıyla sorgulamaktadır. Ancak yazarların ileri sürdüğü önemli bir nokta daha bulunmaktadır. 1922’de Tutankhamun’un mezarı Howard Carter tarafından bulunduğunda, kazının sponsoru Lord Carnarvon, kızı Evelyn ve Carter mezara kendilerine hakim olamayarak resmi açılış tarihinin çok öncesinde girerler. Basına hiç açıklanmayan buluntular arasında Çıkış Papirüsü olarak adlandırılan bir belge de bulunmaktadır. Carter bir ara elinden alınan kazı imtiyazını geri kazanabilmek için dönemin İngiliz konsolosunu bu belgeyi kamuoyuna açıklamakla tehdit eder. Konsolos buna o kadar hiddetlenir ki, masada duran mürekkep hokkasını Carter’ın üzerine fırlatır. Daha sonra söz konusu papirüs ve içinde yazanlar örtbas edilir. Yazarlar söz konusu papirüste anlatılanların Exodus’la ilgili bilinenleri tümüyle reddeden bir içerik taşıdıklarını öne sürmekteler. Dönem bölgede İsrail Devleti’nin kurulması hazırlıklarının büyük ivme kazandığı sürecin başlangıcına denk gelmektedir, işte papirüste yazanlar bu nedenle çok önemlidir.

Filistin’de Yahudi devleti kurulmasının en büyük destekçisi İngiltere olmuş, Vaat Edilmiş Toprakların geri alınabilmesi için tarafsız kalmayı hedefleyen ABD Başkanı Wilson’ı bile Birinci Dünya Savaşı’na katılmaya zorlamıştır. Yahudi kökenli işadamları o dönemde de dünya finans piyasalarını kontrol eden başlıca güç durumundadır, hatta bu kontrol devletlere (İngiltere de dahi olmak üzere) kredi açabilmek boyutundadır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden yapılandırılacak olan Orta Doğu’nun haritası çizilmektedir. Bu coğrafya içinde yer alan Irak, Ürdün, Suriye, Arap Emirlikleri gibi devletler, üzerlerindeki baskıya çok fazla dayanamadan bir şekilde yeniden yapılandırılır. Sınırlar zengin petrol yatakları çerçevesinde belirlenir, yandaş hanedanlar devletlerin başlarına getirilir. İsrail Devleti kurulurken Milletler Topluluğu’nun başlıca ısrarı bölgedeki Müslüman Filistin halkının da haklarının korunmasıdır (aynı devletler 22 Temmuz seçimleri sonrası Türkiye’de de “laik azınlığın” haklarının korunmasından bahsetmektedir). Nitekim on yıllar içine yayılan planlar tıkır tıkır işler. Bunun bir tek istisnası bulunmaktadır, o da bölgenin kuzeyinde yer alan Osmanlı İmparatorluğu topraklarıdır. Paylaşım süreci elbette Osmanlı toprakları için de işlemektedir. Ancak hiç kimsenin tahmin edemediği bir şey olur Mustafa Kemal Atatürk adında biri çıkarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti yaratmayı başarır.

Bugün Carter ve diğerlerinin anılarından hareketle, Çıkış Papirüsü’nün gerçek olduğundan kimsenin kuşkusu bulunmamaktadır, ancak içinde yazanlar ve nerede olduğu bilinmemektedir. Yukarıda anlattığım hikaye dört bin yıl öncesini ve bugünkü Orta Doğu’yu birbirine başarıyla bağlamaktadır. Tarihi iyi okuyanlar, gerçekten tekrarların söz konusu olduğunu bilirler. Hiçbir şey nedensiz değildir. Bu yüzyılın ilk çeyreğinde finansal operasyonları yöneten başlıca aileler ve hedefleri (örneğin Rotschild hanedanı ve kontrol ettikleri bankalar) çok fazla değişmemiştir. Ne var ki artık doğrudan askeri müdahaleler dönemi (Irak operasyonu istisnası dışında) kapanmıştır. Dönem artık ekonomik operasyonlar, “iç zıtlaştırma diplomasisi” ve etnik unsurların körüklenmesi dönemidir, kutsal öğretiler (sevgi, bilgi, inanç ve bilinç) çoktan unutulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir