Bunca yıllık dostluğumuza atfen “sizden bir şeyler beklediğimi” söylersem gücenmezsiniz değil mi? Bunları ben zaten kendim için de beklemiyorum, daha güzel yaşanabilir bir dünya içindir sizden istediklerim.
Birincisi ve başlangıç noktası, kendi öneminize inanın. Bu önem titr ve unvanla ilişkili olmayan, sadece “var olmanıza” bağlı öneminizdir. Lakin fiziksel olarak var olsanız bile, insan olarak var oluşunuzu kendiniz gerçekleştirmek zorundasınız. Adına ister maneviyat, ister olgunluk, ister kişilik, ne derseniz deyin. Bu var oluşunuz dinle hiçbir ilgisi yoktur, hatta inanmakla bile ilişkili değildir. Lakin bu bir gelişim sürecidir, sadece doğarak kazanılmaz, aklınızı ve bilincinizi geliştirerek edinilir, güç kazanır, kazandığı güç mertebesinde sizin hayatta kolay ayakta durmanızı sağlar. İyice geliştirirseniz, karşılaştığınız insanların gözlerinin arkasında saklı olanı, olup biten olayların farklı yönlerini görmenizi sağlar. Haklılık ve haksızlığın izafi olduğunu, doğrunun ve yanlışın farklı farklı algılanabileceğini görmeye başlarsınız. Ölümün yaşama dair olduğunu bilirsiniz. Tekamül ettikçe (ilerledikçe) varlığınızdan kaynaklanan öneminiz “vücut bulur”.
Etrafınızda gereksinim içinde olduğunu gördüklerinize yardım edin. Bu yardım genellikle “para” biçiminde ortaya çıkmaz. Günümüzde insanların en çok ihtiyaç duyduğu yardım “yalnız olmadığının” onlara söylenmesidir. Bazen sadece anlattıklarını dinlemek, daha fazlası halini ve hatırını sormak, sorununu çözemesek bile paylaşmak yeterlidir. Daha güzeli sorunu çözmek, yalnızlığı gidermekle olur. Sorunun çözümü para ile ilişkiliyse, yardımın alanı mağdur ve vereni mağrur etmemesi gerektiği bilinciyle yaklaşmak esastır. İş sahibiyseniz, daha kaç kişiyi işsizlikten kurtarabileceğinizi düşünmek (işletme maliyeti insan maliyeti demek değildir) en güzelidir. Sokaktan çekilip kurtarılan her işsiz, toplumsal maliyeti azaltacaktır. Daha çok kazanmaya çalışın, ama en büyük kazanç daha çok paylaşmaktır.
Ülkenizi sevin ve onun ihtişamına inanın. Bu topraklar bakir ve verimli. Ama en verimli toprak bile işlenmeden ürün vermez, çalışmadan kazanç gelmez, hatta gelse bile inanın kalmaz. Hiç istemeden bu topraklarda doğdunuz, dilinizi, dininizi siz seçmediniz. Sizden daha üstün olduğunu düşündüğünüz coğrafyalarda yaşayanlar da yaşadıkları yeri sizin bulduğunuz gibi buldular. Bu topraklara sahip çıkın, onların bize yememiz için bırakılmış ata mirası olmadığını, çocuklarımıza aktarılması gereken emanetler olduğunu bilin. Ağaç dikin, ormanlar kurun. Tatillerinizi tatil köylerinde değil, ekilmeyi bekleyen tarlaların başında geçirin. Nasıl toprak işleneceğini, nasıl ekileceğini, nasıl sulanacağını ve ürünün nasıl devşirileceğini öğrenin. Bu topraklarda yaşayan herkes kardeşinizdir, başkasının tarlasını çapalamaktan asla imtina etmeyin.
Okuyun, öğrenin, konuşun ve bilinç sahibi olun. O bilincin ışığında, yanlış olduğunu bildiklerinize karşı sessiz kalmayın, konuşun. Susuz kalmış köpeklere su verin, aç kalmış kedilere yiyecek sunun. Ağlayan birine sakın kayıtsız kalmayın, ama çevrenizde göz yaşlarını içine akıtan pek çok insan olduğunu da sakın unutmayın. Yanlışlarla barışık olmayın, sesinizi çıkarmaktan korkmayın. Sesinizi çıkarmadan kaldığınız her haksızlık, sizin çekinik sinsi cevherinizi güçlendirir. Mutlaka konuşun, sakın bağırmayın. Sesi çok çıkanlar genellikle yanlışları söyleyenlerdir, siz sadece konuşun, ama konuştuğunuz anlam yüklü olsun.
Yaşamla kavga etmeyin. Yaşam her zaman bildiğini okur, ama onunla uzlaşma yolunu bulursanız “dayanılmaz hafifliğini” hissetmeye başlarsınız. Meseleleri sorun haline getirmek yerine, sorunu meseleye, meseleyi “yaşamın olası seçeneklerinden biri” konumuna indirgemeyi deneyin. Olan bitenin sadece bazen sizin kontrolünüzde gerçekleştiğini, lakin bu durumun kontrolü kaybetmek anlamına gelmediğinin de bilincinde olun. Bizler uzun bir kayak pistinin durmak şansı olmayan yolcularıyız, yol bazen küçük kar kümeleriyle kaplanır, bazen çatallanır, bazen de keskin bir viraj alır. Yol uçsuzdur, ama koşu her zaman sürer, yol bize değil, biz yola uymak zorundayız, ama seçeneklerin sonsuz olduğunu da unutmayın.
Bu gazetenin aktif bir okuru olun, okuduklarınızla yetinmeyin, okumak istediklerinizi talep edin. “İyi” bulduğunuz yazılar için bizi onurlandırın, ama “kötü” bulduklarınız konusunda sakın eleştirilerinizi esirgemeyin. Gazeteler baskı yapılmış kağıt parçaları değil, yaşayan organizmalardır. Onları da aynen bir çocuğu büyüttüğünüz gibi, şefkat ve eleştirilerle büyütürsünüz. Bizim işimiz size sadece bilgi aktarmak değil, engin bir ufuk sunmaktır. Yolunuzu görebildiğiniz zaman kendinizi güvende hissedebilirsiniz, ama ışığı siz tutun.
Giyinmenin örtmediğini, yemenin doyurmadığını, okumanın yetmediğini bu yıl da gördük. Siz aydın olun, yeni yılı aç ve çıplak geçirmeyi bir kere de olsa deneyin.