Dünyada hiçbir şey nedensiz değildir!

Bir süreden beri gündem dışında bir şey yazamaz oldum, lütfen beni bağışlayın. Aslında olan ve biteni siz de izliyorsunuz, benim o yazılarda yapmaya çalıştığım doğru bildiklerimi söylemek, bazen eleştirmek, ama her zaman umut vermektir. Bugün ise olan biten hiçbir şeyin nedensiz olmadığına dair bir örnek anlatacağım.

Benim çalıştığım kurum üç tane binadan oluşan bir onkoloji enstitüsüdür. Onkoloji malum, kanser bilimi, çok da neşeli bir çalışma alanı değildir. Ne var ki, hastaları geri çevirmediğiniz, kimseyi kırmadığınız, konumunuzu kişisel çıkar için kullanmadığınız sürece bu zor alanda bile daralmazsınız, huzurlu ve mutlu olursunuz. Çünkü bizim işimiz budur. Gün içinde yine de çalışmaya kısa aralar verip, bir bardak çay içip iki kelime sohbet yapmak istediğiniz anlar olur. Bu durumda benim kaçış noktam binalar arası boşluktur. Sekreterimiz Fadime hanımın odasında o boşluğa açılan bir arka kapı vardır, buraya kaçıp kısa teneffüsler verilmesi hem rahatlatıcı, hem de “günlük bilgileri” artırıcı bir olanak sağlar.

Yaşadığım olay da işte bu arka boşlukta gerçekleşti. Bir gün bir kedi, gözümün önünde nereden çıktığını anlamadığım bir sıçanı kaptı. Olay gözümün önünde gerçekleştiği için istemeden müdahil oldum, bağırıp çağırdım ve sıçanın kurtulmasını sağladım. Aslında o boşlukta kedi bulunmaz, zira yemek verecek kimse olmadığı gibi, her taraf betondur, kedinin tercih edeceği bir alan da değildir. Sonraları o kediyi oralarda daha sık görür oldum. Onun neden orada dolanıyor olduğu birkaç gün sonra apansız geliverdi aklıma. Malum ben ilk kızım olarak kabul ettiğim merhum kedim Tripod’un beş yavrusunu kırk metrekarede büyüttüm. Beton boşluğun bir kenarında, yine betondan yapılmış bir metre yüksekliğinde bir kulübe vardı, sanırım ana elektrik donanımını ya da pompayı korumak için yapılmış. Kafamı içerisine uzattım, doğurmuş olduğu tek yavrusu orada mışıl mışıl uyuyordu. Kedinin neden orada dolaştığı artık anlaşılmıştı, yani hiçbir şey nedensiz değildi.

Eh, bilinç düzeyime erişen, yani elime doğmuş bir yavruyu ve onu besleme çabası içinde olan annesini yalnız bırakacak halim yoktu, hemen bir pet şişeyi ortadan kesip su kabı yaptım, sonra dışarı gidip kuru mama aldım. Her sabah erkenden ve akşam çıkarken mama kabını dolduruyor, suyunu değiştiriyordum. Garip olan, çevremdekiler bu gayretimin nedenini anlayamamalarıydı. Koyduğum kuru mamaya “sinek yapar” diyen mi çıkmadı, neden evlat edindiğimi anlamayan mı, durumu açıklamak gereğini bile duymadım. Sadece Fadime hanıma bir keresinde takaza ettim, mama kabının boş olduğunu gördüğü halde, neden sandalyenin altındaki poşetten aktarmadığını anlamakta zorlanmıştım.

Lakin esas sürpriz üçüncü günün sabahında yaşandı. Yine erkenden geldim, ama yavruyu yerinde bulamadım. Annesi oradaydı ve miyavlıyordu. Yaşadığım dehşeti hiçbir zaman unutmayacağım. Aklım beni bu kedinin bir ay önce ağzından kurtardığım sıçana götürdü. Elbette, o anne, sıçanı yemek için tutmamıştı, sadece ortamın güvenliğini sağlamaya çalışıyordu ve ben işte bu duruma müdahil olmuştum. Ya ağzından kurtardığım sıçan gece gelip yavrusunu yediyse, bunun sorumlusu kim olacaktı? Elbette ben. Neyse ki miyavlamaları kayba değil, açlığa dairmiş gibi duruyordu. Yemeğini yedi ve komşu binanın çatısına çıktı. Oradan göremediğimden ben de toplantı salonuna gidip komşu dama çıktım. Yavru oradaydı, sorun yoktu. Hayatta yaşadığım en önemli iç rahatlamalarından biriydi.

Sonuçta yine aynı noktaya varmış oldum, daha doğrusu doğrudan kanıtı sunuldu; “hayatta hiçbir şey nedensiz değildir”. Olası nedenleri genellikle görmeyiz, çünkü genellikle bakmayız bile, kolaya kaçar kabullenip geçeriz. Dolayısıyla yazdıklarımın da hiçbiri nedensiz değildir. Bu nedenleri zaten siz görürsünüz, göremeyenler ve bilemeyenler için de ben zamanı gelince açıklayacağım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir