Geçen hafta sonunda olan oldu, Muzaffer Kuşhan’ın zayıflama kliniğinde gencecik bir kızımız yaşamını yitirdi. Bu erken terk edişin nedeni sanmayınız ki otopsi sonrasında açıklığa kavuşacak. Bir buçuk ayda 15 kilo vermenin, daha doğrusu “verdirmenin” akılla bağdaşır bir gerekçesi olamaz. Size pek çok başka merkez için de geçerli olabilecek bu durumun yorumunu sunmaya çalışacağız.
Ülkemizde zayıflama, estetik, kozmetik gibi amaçlarla çalışan olasılıkla binlerce merkez bulunmaktadır. Bu merkezlerin denetimi mevzuattaki açıklar yüzünden sağlıkla ilişkili olsalar bile Sağlık Bakanlığı’na bağlı değildir. Büyük bir bölümü belediyeler tarafından ruhsatlandırılmakta, nadiren denetime tabi tutulmaktadır. Mevcut denetimler ise elbette işin özüne değil, mekanın özelliklerine yönelik yapılmaktadır. Dolayısıyla hangi diyetisyenin nasıl bir yöntem izlediği, bilim ve mantıkla bağdaşır bir şey yapıp yapmadığı da bilinmemektedir. Oysa mesele “zayıflamak” olduğunda, buna ihtiyaç duyan kişinin kafasında oluşturduğu ölçüm parametresi son derece basittir; yani “kaç günde kaç kilo verilebileceği”.
Hızlı kilo verme işlemi elbette “teorik olarak” mümkündür. Ortalama birinin günde 2500 kilo kalori (kcal) ihtiyacı olduğunu düşünün, sonra bunu yemeklerdeki kalori içeriğine çevirin. Yağların kilosunda 9000 kcal, proteinlerin ve karbonhidratların ise 4000 kcal bulunur. Düz mantıkla hiç yemek yemediğinizi varsayarsanız, dört günde yaklaşık bir kilo verirsiniz. Oysa kaybettiğimiz kızımız 45 günde 15 kilo vererek, bundan da fazlasına, yani üç günde bir kilo kaybetmeye programlanmıştır. Elbette düzenli çok az kalorili yemek yediğini de hesaba katarsanız, bu hızlı kilo kaybı ancak beraberinde “ciddi ağır” egzersiz yaparsanız mümkündür. “Ciddi ağır” egzersiz diyoruz, zira halter kaldırmak gibi en ağır egzersizlerin bile saatte yaktırdığı kalori miktarı 500-600’ü geçmez. Çok yorulacağınız için de uzun süreli sürdürülebilmesi, hem de bunun kilo fazlası biri tarafından yapılması mümkün değildir.
Kalbin ritmi, ölümcül olabilecek derecede bozulabilir
Uzun süreli az kalorili beslenme ve beraberinde ağır egzersiz metabolizmayı ileri derecede değiştirir. Açlık durumuna giren vücut önce karbonhidrat (karaciğerdeki glikojen) depolarını tüketir. Ancak bütün bu deponun tüketilmesi bile saatler içinde biter. Bundan sonra ise sırasıyla yağ depoları yakılmaya, yağlardan hücreler için yaşamsal olan şeker (glikoz) yapılmaya başlanır. Bu metabolik adaptasyon uzun sürelidir, ancak bir başka faturası vardır ki o da keton cisimcikleri denen ara ürünlerin üretilmesidir. Keton cisimcikleri dediğiniz moleküller uzun süreli açlıkta (ya da diyabet hastalığı gibi şekerin kullanılamadığı durumlarda) ortaya çıkarlar ve ağızda “aseton” kokusu yaratırlar. Keton cisimcikleri özellikleri gereği kalbin ileti sistemini de aşırı derecede hassaslaştırırlar. Kalpte çarpıntıya, daha doğrusu ritim bozukluğuna neden olurlar. İşte hızlı zayıflamaya çalışmanın ölümcül yan etkisi budur, kalp ritim bozukluğu nedeniyle aniden durabilir. Ani kalp durmasında ambulans bir şey yapamaz, ancak orada bulunan ve bilen biri kalbe sert bir yumruk atarak (ya da defibrilatör hazırda “şansa” varsa) kalbi yeniden çalıştırabilir.
Bu ölümden Kuşhan da, medya da, toplum da sorumludur
Yukarıda özetlediğimiz bilgiler tıbbiyenin üçüncü sınıfındaki herhangi bir öğrencinin bildiği “yaşamsal” genel bilgilerdir. Otopsi var olan bir damar tıkanıklığının tanısını koyabilir, ancak hayatiyetini yitirmiş bir kalpte ritim bozukluğunun etkilerini saptayamazsınız. Dolayısıyla otopsi sonucunda kalpte bir şey bulunmamış olması kimseyi şaşırtmamalıdır. Kuşhan Kliniği’nin diyetisyenleri ve varsa doktorları, bu basit gerçekleri bile bilmeden, insanların kilo takıntılarından faydalanarak “ağır diyet ve ağır egzersiz” programı riskine soktukları için sorumludurlar. Bu durumu medya malzemesi yapıp, hiçbir tıbbi bilgi sahibi olmamalarına rağmen, kliniğin tanıtımına “görev edinmişçesine” katkıda bulunan Ayşe Arman gibi meslektaşlarımız sorumludurlar. Bu tür merkezleri bilimsel anlamda denetlemeyen, yozlaşmaya göz yuman yetkililer sorumludurlar. Kuşhan Kliniği’nde kalıp, çevrede koşuya çıktıklarında, rastladıkları köylülerden ekmek dilenen “müdavimler” olduğunu duymuştuk. Bu nedenle, kilo fazlasının “açlıktan ölümü göze alacak” boyutta bir sosyal sorun olarak algılanmasına katkıda bulunan kim varsa, onlar da sorumludurlar.