“Re-coded”

Şüphesiz bu sözde birden fazla anlamlar vardır. Onu okuyan herkes kendi anlayabileceği gibi anlar, çünkü anlamak bilmekle ilişkilidir. Dolayısıyla anlamanın tek yolu akıl ve bilgidir, ama çaba olmadan da hiçbir şey olmaz.

Dünyada olan biten her şeyin bir gerekçesi vardır. Hiçbir şey gerekçesiz olmaz, birinin gerekçesi bir diğerini doğurur, ama ilk gerekçeyi kimse bilmez. Merak önünüze çıkan ipuçlarını takip etmenizi sağlar, merak önemli bir melekedir, zira merak etmeyen ve çabalamayan yeni bir şey bulamaz. Bugün günlük hayatınızda kullandığınız şeylerin bütünü bu merakla ortaya çıkmıştır. Merak gerekçelerin birbirine bağlanmasını sağlar, ipuçlarını toplarsınız, uçsuz olan ip yoktur, aslında boşta bir şey kalmaz. Ama siz bu ipuçlarını toplayıp da birbirine bağlamaya çalıştığınızda, boşta gibi görüneni hafifçe çekip yokladığınızda, ortaya bir sürü bilgi çıkar. İşte bu bilgileri alırsınız, akıl süzgecinden geçirirsiniz, sonra da örmeye başlarsınız. Bu işe modern zamanda tekstil derler, ama kelime kökeni de aynıdır. Latincede textere “dokumak, örmek, kıvrım yapmak anlamındadır. Textus ağ, örgü demektir, textrinum tersane demektir, çünkü gemiler de bu şekilde yapılır. Gördünüz mü, ipuçlarını birbirine bağladığınızda nasıl dokumaya da başlamışsınız.

Buna karşılık adını koyamadığınız bir şeyler yine de kalır, zira bunlar sizin var oluşunuzla ilgili şeylerdir. Bir bedeniniz vardır, çok karmaşık gibi gözükür. Ama beden canlılıkla aynı şey değildir, demek ki can farklıdır. Peki o halde can nedir? Bunu tanımlayamadığınız için “bedenin işlevlerini sürdürür olması” diye adlandırırsınız. Ama canlılık da yetmez, çünkü bütün canlılar aynı değildir. Bırakın bütün canlıları, aynı cinsten gelenler de aynı değildir. Herkesin temel yapısı benzer olsa bile, karakteri birbirinden son derece farklıdır. Bu durumda işin içine bir de ruh girer, bu farklılıkları açıklamak için “ruhbilim”, yani psikiyatriyi oluşturursunuz. Çocukluk döneminin ruhsal süreçlere etkilerine, ya da ruhsal süreçlerin kişilik gelişimine etkilerini anlamaya çalışırsınız. Bütün bunların görünürde mantıklı bir açıklaması elbette yoktur, çünkü kendi kendinizi anlamaya çalışmak en zorudur. Çok eski tarihte kendi kendime sorduğum şu sorunun yanıtını lütfen siz de düşünün: Mesela bir bilgisayar kendinden ne noktaya kadar haberdar olabilir? Malum, programlar yazıp bilgisayarların kendi kendilerini “check” etmeleri mümkündür. Ya da daha aynı soruyu aslı gibi sorayım: Beyin kendi kendi olduğunu nereye kadar anlayabilir? Örneğin ağrı hissinin değerlendirmesi beyindedir, peki beyin kendinin ağrıdığını da hissedebilir mi? Sizi yormadan yanıtlayayım, elbette hayır. Beynin ağrı duygusu yoktur, çünkü olamaz. O halde “kendi olmak” tanımı beyinde midir?

Sizi çalışmaya ya da yatmaya, aramaya ya da durmaya, başkasına yardım etmeye ya da görmezden gelmeye dürtüleyen şey nedir? Neden bazılarınız güzel görünmeyi ister, bazılarınız umursamaz, neden bazılarınız kanaat eder, neden bazılarınız kazanmaktan kendini alıkoyamaz? Yapıtaşı olarak amipten ne fazlamız ne de eksiğimiz vardır. Hepsi hepsi bir kod diyemezsiniz, evet bu kod genlerimize işlenmiştir ama, aynı genetik yapıyı taşıyan insanlar (mesela ikizler) bile huy olarak sadece bir yere kadar benzerler. Çevre etkisi? Freud usulü ve biraz fazla kolay bir cevap olarak kalmıyor mu?

Alt tarafı dört baz, yirmi aminoasit ve birkaç şekerden oluşmuş yaratıklarız. Dört baz yirmi aminoasidi kodlar, bunları da şekerlerle süsleriz. Amipte de aynıdır, insanda da. Oysa insan gibi yaşayan amip yoktur ama, amip gibi yaşayan insanlar bilirim, eminim siz de bilirsiniz. Peki dört notadan kaç senfoni besteleyebilirsiniz?

Ne oldu, şaşırttım mı sizi? Bir cevap gerçekten var mı diye düşünmeye başladınız. En azından merak ettiniz bütün bu yazdıklarımın anlamını, uhrevi ve dünyevi arasında gidip gelmeye başladı aklınız. Eğer böyleyse müteşekkirim. Yazı başlığında kastedilen anlamı buldu demektir, gülümseyin, yeniden kodlandınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir