Üç hafta önce (09.09.2009) kaleme aldığımız “Eczacıların ilaç endüstrisini hedef haline getirmeleri haksız ve yanlıştır” başlıklı yazımıza İstanbul Eczacı Odası Başkanı Eczacı A. Semih Öngör arkadaşımızdan bir yanıt geldi, bu nedenle kendilerine teşekkür ediyoruz. Sayın Öngör “yazının kamuoyunu yanlış bilgilendirecek mahiyette ve üyemiz eczacılara yönelik haksız ve hukuka aykırı biçimde gerçeği yansımayan bilgilendirmeler içermekte” olduğunu vurguluyor ve şu eleştirileri dile getiriyor. Önce eleştiriyi ve ardından yanıtımı dile getirirsem umarım Sayın Güngör beni mazur görür. Böylelikle yazının ve konunun bütünlüğü de bozulmamış olur.
1. Yazıda “Sağlık Bakanlığı yayınladığı düzenlemelerle eşdeğer jenerik ilaç kullanımını teşvik etmektedir, bu doğru bir yaklaşımdır. Ne var ki düzenleyici tek otorite olarak doktor reçetelerini tezgah altında değiştirmelerine ses çıkartmamakta, göz yummaktadır” ifadesi kullanılmıştır. Yazının genelinde ise gerek eczacıların eşdeğer ilaç verme hak ve yetkisi ve gerekse firmalarca verilen ticari iskontolar hakkında yanlış ve taraflı değerlendirmelerde bulunulmuş ve kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir. Yazıda bir yandan eşdeğer ilaç politikaları destekleniyor gibi bir görüntü verilmekte, bir yandan da eşdeğer ilaç veren eczacı için “tezgah altında reçete değiştirmek” gibi son derece çirkin bir ifade ile eczacı eşdeğer ilaç verdiğinde yasa dışı bir iş yapıyormuş gibi bir izlenim uyandırılmaktadır.
Sayın Öngör bu uygulamanın Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan 18.06.2009 tarihli “eşdeğer ilaç kullanımı konulu genelgede aynen “Eşdeğer ilaçların eczacı tarafından birbiri yerine ikamesi hem bilimsel yönden hem de hukuki yönden doğrudur” şeklindeki genelgesine dayandırmakta. Dolayısıyla eşdeğer ilaç vermek asla ve asla yazıda ifade edildiği biçimde “hastanın iyileşme ve doktorun iyileştirme haklarına” müdahale anlamına gelmediğini vurgulamakta. Yazıdaki ifadenin de kamuoyunu maksatlı bir şekilde yanıltmak ve meslektaşlarını haksız ve hukuka aykırı biçimde zan altında bıraktığını söylemekte.
Şimdi öncelikle şunu vurgulayalım, eczacıların doktor reçetelerini değiştirme hakları yoktur. Doktor reçeteye ilacı iki şekilde yazabilir, içerik adı ya da marka adı. Yüz yıllık bir ilacı örnek vererek anlatmaya çalışayım, marka adı Aspirindir, içerik adı ise asetil salisilik asittir. Doktor reçeteye ilacı Aspirin olarak yazarsa, eczacı Aspirin vermek durumundadır, muadil başka bir ürün veremez. Ama doktor asetil salisilik asit yazarsa, eczacı bu içerikteki herhangi bir ürünü hastaya verebilir. Zaten sorun da buradan çıkmaktadır. Sağlık Bakanlığı hastalar için çıkartılan bütün raporların ilacın içerik adıyla düzenlenmesini şart koştu. Bu durumda eczacılar özellikle raporlu ilaçlarda raporda adı geçen içerikteki muadili vermek hakkını kendilerinde bulmuş oldular. Ama bu şu sakıncayı da beraberinde getirdi, Sayın Öngört’ün sözleriyle devam ediyoruz:
“Daha çok ticari avantaj tanıyan firmalara ait ürünler tercih edilir”
2. Olayın bir diğer boyutu ise yıllardır eczacılara firmalarca yapılan ticari ıskontolardır. Ticari ıskontolar yıllardır aynı biçimde uygulanmış ve ticari bir teamül haline gelmiştir. Bazı firmalar mevcut krizi de bahane ederek ticari ıskontolardan vazgeçmişler ve yıllardır eczacılık sektöründe oluşan bir teamülü ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Bilindiği üzere ticaret hukuku bakımından dahi ticaretin yazılı olmayan kuralları bunu ticaret hukukundaki tabiri ile belirtirsek ticari örf adetler mahkemelerce yazılı olan kuralların üstünde tutulmakta, uyuşmazlıklar buna göre çözülmekte ve bu teamüllere aykırı davrananlar da hukuka aykırı davranmış sayılmaktadır. İşte bazı firmaların bu yerleşmiş teamülü tek taraflı olarak uygulamadan kaldırmaları neticesinde, eczacıların kendilerine daha çok ticari avantaj tanıyan firmalara ait ürünleri tercih etmesi, takdir olunacağı gibi ticaretin bir gereğidir. Bu avantajı sağlamayan firmaların ise daha az tercih edilmeleri yine rekabetin bir gereğidir.
İşte mesele de zaten buradan çıkmakta. Ortada öyle ya da böyle global bir kriz var. Bu krizde yeni bir şey almayabilirsiniz, daha tutumlu davranabilirsiniz, ancak sağlık harcamalarında ne yazık ki bu tutumluluk politikası çok fazla geçerli olamıyor. Bu yıl Türkiye’nin sağlık bütçesi genel olarak %15 açık verdi. Sağlık Bakanlığı bu açığı Eşdeğer İlaç Genelgesi zaten karşılayamadığından, ilaç endüstrisinden birer bardak soğuk su içmelerini istedi. Ancak yapılan hata en başta vurguladığım gibi şudur, eşdeğer ilacı destekleyen hekimler olmalıdır. Bu destek eczacılara bırakılırsa, Sayın Güngör’ün açıklamasında aynen vurguladığı gibi “daha çok ticari avantaj tanıyan firmalara ait ürünler tercih edilir”. Bunun adı öyle ya da böyle “reçete değiştirilmesidir. Aynı ticari sıkıntılar çok uluslu ya da yerli, bütün ilaç endüstrisi için de söz konusudur. Öte yandan bu yaklaşımların hiçbiri bir ilaç firmasının uluslar arası eczacılık kongresine katılmasının engellenmesini ve “ticari linç” başlatılmasını açıklamaz.
Piyasanın bu zor koşullarında ayakta kalmaya çalışmak elbette takdir edilecek bir davranıştır. Ancak eczacıların reçete tercihinde eşdeğer olmanın dışında dayandıkları tek unsur “ticari avantaj” haline gelirse sadece Galen’in kemikleri sızlamakla kalmaz, bizim de onları korumak adına gelecekte söyleyecek bir sözümüz olamaz. Sayın Öngör’e açıklamalarından dolayı tekrar teşekkür ediyoruz. Madem başladık, bu konuyu irdelemeye devam edeceğiz.