Geçtiğimiz pazartesi günü Türkiye ulusal ilaç sanayinin ulaştığı gurur verici noktayı, Abdi İbrahim’in üretim ve Ar-Ge tesislerinde kendi gözlerimizle gördük ve şirketin bu noktaya ulaşmasında en önemli pay sahibi olan Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı Nezih Barut’tan bilgi aldık. Bu sözlerimizde hiçbir abartı payı olmadığının özellikle altını çizmek istiyoruz, zira geçtiğimiz yıllarda dünya ilaç devlerinin üretim tesislerini de görme şansına sahip olduğumuzdan, arada fark olması şöyle dursun, bazılarından daha iyi durumda olduğumuzu bile söylememiz mümkün. Öncelikle şirketi bu noktaya taşıyan yaklaşık bir yüzyıllık öykü konusunda kısaca bilgi aktarmak istiyorum. Her şey Abdi İbrahim Beyin 1912 yılında Küçükmustafa Paşa’daki eczaneyi açması ve yapma ilaç üretimine girmesiyle başlıyor. 1919 yılında (tarihe özellikle dikkatinizi çekiyorum) Abdi İbrahim Müstahzarat-ı İspençiyariye Fabrikası kuruluyor ve bundan sonrasında şirket 1981 yılına dek bir aile şirketi olarak büyümesini sürdürüyor. Bu tarihten itibaren ise son kuşak Eczacı Nezih Barut yönetimi devralıyor. Hemen ardından yurtdışı pazarlarda var olma çalışmaları başlatılıyor, ilk yapılanma Cezayir’de gerçekleştiriliyor. 2000 yılında eşdeğer ilaç üreten tesisler faaliyete geçiriliyor, peşi sıra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kazakistan uluslararası pazarlara ekleniyor. 2003 yılında ise Bahçeşehir’deki Ar-Ge merkezinin yapımına başlanıyor. 2005’te Endonezya, 2006’da Gürcistan pazarlarında faaliyete geçiliyor.
Şirketin kurumsal yapısının pekiştirilmesindeki bu olağanüstü çalışmalar elbette Nezih Barut’a pek çok ulusal ve uluslararası ödül de kazandırıyor, ancak Barut olasılıkla en büyük ödülü 2008’de Ar-Ge merkezinin faaliyetlerine başlamasında buluyor. Bizim küçük bir basın turunu kapsayan bu buluşmamızın temel nedeni de Ar-Ge merkezini ve çalışmalarını görmekti. Yeniden vurgulayayım, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin çabaları sonucunda uluslararası pek çok Ar-Ge merkezini gören biri olarak teslim etmem gerekir ki, Abdi İbrahim’in Ar-Ge merkezi ve üretim tesisleri fiziki yapı açısından kusursuz bir görünüm sergiliyor. Dünyadaki en modern tesislere benzer bir yapılanma altında Ar-Ge merkezinde bugün için 100 deneyimli araştırmacı çalışıyor. Bu araştırmacıların yüzde 10’u doktoralı, üçü Hindistan kökenli. Üretim tesisi Danimarkalı uzmanlarca değerlendirilmiş ve Avrupa akreditasyonu almış. Ar-Ge merkezi oluşturulmasında TÜBİTAK fonlarından da yararlanılmış, ancak merkezin oluşturulmasının sadece küçük bir kısmını sağlayan bu katkı, Nezih Barut tarafından elbette maddi olarak değil, prestij değeri açısından gurur kaynağı oluşturuyor.
Dokuz ayda altı yeni patent başvurusu
Nezih Barut ulusal ilç endüstrisini değerlendirirken haklı bir özeleştiride de bulunuyor, kendilerinden önceki kuşağın hedef olarak sadece Türkiye pazarına odaklandıkları gerçeğini teslim ediyor. Buna karşılık kendisinin de içinde bulunduğu yeni kuşak, hedeflerini eşdeğer ilaçların üretimine yöneltmişler. Bu durumun getirisi olarak şu an Türkiye eşdeğer ilaç üretiminde kusursuz sayılabilecek bir yer edinmiş durumda. Bundan sonraki hedef henüz yeni molekül geliştirmek olmasa bile (zira molekül başına 400-800 milyon dolar yatırım gereken bir süreç), yeni formülasyonlar ve yeni kombinasyonlar üretmek açısından ciddi mesafe kaydedildi. Son dokuz aylık süre içerisinde altı yeni patent başvurusu yapılmış ki, bu yeni kurulmuş bir Ar-Ge merkezi için çok önemli bir başarı anlamına geliyor.
Abdi İbrahim Ar-Ge merkezi TÜBİTAK tarafından da akredite edilmiş bir merkez. Ancak devletin Ar-Ge yatırımına bakışı açısından değerlendirildiğinde tablo çok umut verici değil. TÜBİTAK’tan prestij olarak alınmış katkıları bir kenara bırakırsanız, bu merkezin oluşturulmasında hiçbir devlet teşviki bulunmamakta. Sadece çalışan 100 kişi vergiden muaf tutulabiliyor. Oysa Batı ülkelerine baktığınızda, örneğin İrlanda örneğinde, devlet yer tahsis etmenin ötesinde, ciddi vergi kolaylıkları sağlıyor, hatta çalışan maliyetlerine yönelik güvence de sunuyor. Bizim yabancı yatırımı çekmek konusunda dile getirdiğimiz bu hatalı yaklaşımımız, anlaşılan o ki ulusal sanayinin gelişmesi önünde de ciddi engeller yaratıyor.
Üniversitelerle işbirliği umut verici
Abdi İbrahim ulusal ilaç endüstrisinin bugünü ve aydınlık yarını konusunda çok olumlu bir örnek oluşturuyor. Önemini defalarca vurguladığımız Ar-Ge temelli bir ilaç endüstrisi için gerekli ve yeterli altyapının mevcut olduğunu görüyoruz, bundan sonraki aşama üniversiteler ve sektör arasındaki köprülerin kurulması. Nitekim Nezih Barut Gazi ve Hacettepe Üniversiteleri ile ortak çalışmaların başladığını vurguluyor. Bundan sonraki aşama emin olunuz daha kolay başarılacaktır, zira Türk ilaç endüstrisi altyapı eksikliklerini gidermek konusunda tahminlerin ötesinde bir hızla yol kat etmekte.