Malum, her yıl olduğu gibi şu demlerde de yıllık “Kürt açılımı” konusu gündemimize düştü. Arka planda akan onca kan, evlat acısı çeken insanlar düşünüldüğünde, bu yaklaşım elbette insana makul geliyor. Fakat meselenin durup dururken birden ortaya çıkışı ve söz sahibi olduğu ileri sürülen taraflar dikkate alındığında, amacım Kürt kökenli vatandaşlarımızın hakkının aranmasından çok, bir yerden gelen dayatmalar, pazarlıklar zemininde gerçekleştiğini birazcık düşünen herkes fark etti. Lakin konu öyle bir konu ki, üzerine en çok da hiç bilgisi olmayan, hatta o coğrafyayı hayatında bir kez bile görmemiş kişiler atlamakta. Çok fazla değişkeni olan bir problemin çözümü bir yandan çok zor, ama beri yandan da bir o kadar kolaydır. Hayatının bir yılını Batman’da, hem de seve seve, gurur duyarak geçirmiş biri olarak elbette söyleyeceklerim var. Zira Batman’da kurulmuş bağlar bugüne dek erişti. Bunların üzerine yeni kurulmuş dostluklar da eklendi.
Yolunuz elbette bizim buralara, yani Çapa’ya düşmüştür. Benim gibi Beyoğlu’nda oturan biri için Çapa’ya ulaşmanın en kolay ve konforlu yolu, Taksim-Topkapı dolmuşlarını kullanmaktır. Hemen hemen kesintisiz 24 saat hizmet veren bu büyük sarı dolmuşların bütünü Kürt kökenli arkadaşlarımız tarafından işletilir. Daha çok Mardin, Siirt ve Diyarbakır’lı arkadaşlarımız, son derece samimi söylüyorum, benim Türkiye’de gördüğüm en organize işletmeyi oluştururlar. Her sabah “günaydın”la karşılanmak bir yana, iyi dileklerle birbirimizden ayrılırız. Organizasyonun temelinde yatan başarı ise iletişimdir. Dolmuşlar her dakika başında yol durumu konusunda birbirlerine bilgi verirler. Sadece yol durumu değil, doluluk nedeniyle alamadıkları yolcular, ana duraklarda kaç dolmuş beklediği, ring sefer yapanların nerede olduğu düzenli olarak aktarılır. Bütün bu iletişim sonucunda, Taksim-Topkapı hattı, normal yol, Horhor, Çevre, Balat vb. dahil olmak üzere en az beş güzergah üzerinden en fazla 20 dakikada kat edilir. Bu durumu kendilerine de çok defa ilettim ve teşekkür ettim. Hatta daha fazlasını söyleyeyim, deprem gibi olağanüstü bir durum olsa, benim İstanbul’un ulaşımı açısından ilk sırada güvendiğim bu dolmuş hattı olacaktır.
Dolayısıyla lafı şuraya getiriyorum, iş becerisi açısından Kürt arkadaşlarımızın olağanüstü becerisinden kimse şüphe duymasın. Ama yeter ki iş olsun. Yolu yakın zamanda düşenler bileceklerdir, Türkiye’nin doğu bölgelerinde son yirmi yılda istihdama yönelik ciddi bir yatırım bulunmamaktadır. Yatırım olmamasının nedeni ise uzak olması değil, terör sorunudur. Bu konuda anlatılan en ciddi örneklerden biri, İshak Alaton’un bir konuşmasında dile getirdiği “ağlatan geri dönüş”tür. 1980 sonrasında bile, Kenan Evren’in isteği üzerine kurulan fabrikanın kapısına kilit vurulması iki yılı bulmamıştır. Kısacası, istihdama dayalı yatırım çok önemlidir, ama sadece devletin desteği değil, o bölgede yaşayanların da bire bir sahip çıkmasını gerektirir.
Bu yılki “Kürt açılımı”nın taraflarının kim olduğu konusunda bile hala ciddi bir karmaşa yaşıyoruz. Hele hele demokratik seçimler sonrasında belediyelerin çoğunu almış olan DTP varken, paketin neden Abdullah Öcalan tarafından dillendirileceğine onlar bile açıklama getiremiyor. Başbakan Erdoğan olması gerekeni yaptı ve Öcalan’ı muhatap alamayacağını açıkladı. Fakat beri yanda Türk’le olan toplantıyı nedense Başbakan sıfatıyla gerçekleştiremedi. Bütün bu tablodan anlaşılan şu, Kürt kardeşlerimizin ve yaşadıkları toprakların geleceği konusunda yazılmaya çalışılan senaryodan onların kendilerinin bile haberi yok.
Ve son sözüm de akıl ve bilinç sahibi Kürt vatandaşlarımıza. Yukarıda anlattığım muhteşem iletişim örneği Doğu’da bir yerlerde yaşanamıyorsa, konuyu sadece etnik yapıya değil insan faktörüne de biçmemiz gerekiyor. Çok değil iki yıl önce Hasankeyf’e Sadakat treniyle yollara düştüğümde, trenin camlarının çocuklar tarafından taşlanarak kırılmasının “doğal” olduğunu öğrenmiştim. Biz kendi çocuklarımızı bu zihniyetle yetiştirdiğimiz sürece “paket açmak” da hayal olmaktan öteye geçemeyecektir. Yine Batman yıllarımdaydım, karşıma gelen hastanın derdini daha kolay anlayabilmek adına “bana Kürtçe öğretin” dedim, aldığım yanıt koca bir “hayır” oldu. Kurslar “talep olmadığından” kapanmış olsa bile, ben Kürtçeyi öğrenmeyi hala çok istiyorum, peki bunun ardında bile art niyet aramayacak iyi niyet sahibi biriyle hiç mi karşılaşamayacağım?