Kayıp dördüncü kural: “İnsanlar döner!”

Tamamen tesadüf müdür bilinmez, insanlar da genetiklerinin temelinde diğer bütün canlılar gibi DNA molekülü taşırlar. Yapımızı oluşturan proteinlerin kodu DNA üzerinde şifrelenmiştir, gerek olduğunda buradan yeniden okunur ve eksikler giderilir. DNA bu açıdan baktığınızda bir kod değil de “yedek hafıza” görünümü veren sarmal bir moleküldür. Helikal bir yapısı vardır yani yılbaşlarında artık pek bulunmayan yılankavi süslemeler gibi helezonik kıvrılan bir yapıya sahiptir, kendini tekrarlayan kıvrılmalar içerir. DNA’daki bu döner yapı hayvanların davranışlarına “dönme” biçiminde yansımaz, yani hayvan işine gelmediği zaman dönme tavrını göstermez. Buna karşılık daha yüksek bir canlı olduğunu düşündüğümüz insanda işine gelmeyen durumlar karşında bir dönme becerisi vardır ki, uç noktasında yanar dönerlik olarak adlandırılır. İnanlar maalesef işlerine gelmeyen noktada bariz bir dönme sergilerler, işte ben bu noktayı “dönme noktası” olarak tanımlıyorum.

Ne var ki insanların dönme noktası DNA’larındaki gibi düzenli, yani istikrarlı değildir, dönüşün ne zaman nereye olacağı önceden kestirilemez, ancak zorlanma durumunda mutlaka olacağını bilirsiniz. Örneğin Türkçe öğretmenimiz Hüseyin Kuşçu’nun “herkesin satın alınabilir bir fiyatı olduğunu” açıkladığını hala çok net bir biçimde hatırlıyorum, “on lira da olabilir bir milyon lira da” demişti de şaşırıp kalmıştık. Ancak aradan geçen onca zaman fiyatın tartışılabilir olsa bile, satın alınabilirliğin tutarlı bir saptama olduğunu doğrudan gösterdi ki bize saçtığı ışık nedeniyle hala kendisini rahmetle anarız. Neyse ki biz de söylemi kendi açımızdan geliştirebildik ve meselenin satın alınabilirlikten öte, bir dönme noktasının da bulunduğu gerçeğiyle ilişkili olduğunu da saptadık. Şöyle ki, mesele satın alınabilirlik olduğunda bunu belirleyen temel değer paradır. İnsanlar paranın geldiği yöne doğru aynen amiplerdeki “kemotaksis” (örneğin şekerin daha yoğun olduğu ortama doğru hareket etmek) gibi yönelme eylemi içindedirler. Bu genele göre değerlendirildiğinde, sayıları çok az olan “satın alınamazlar” açısından aynen akıntıya ters yüzmek gibi bir durumdur.

Ancak mesele dönme noktası olduğunda tek belirleyici para (fiyat) değildir. Dönme noktasında birden fazla belirleyici unsur söz konusudur. Mevki bunlardan biridir, şöhret bir diğeridir; hatta bu ikisi en çok bilinenleridir. Oysa dönme noktalarının mantıkla açıklanamayan duygusal belirleyicileri de bulunur, tutku genellemesi altında toplanabilecek aşk gibi derin güdüler de başlı başına bir dönme faktörüdür. DNA’nın düzenli sarmal hareketine karşılık bu dönme noktalarının mantıklı bir açıklama yöntemi bulunmamaktadır. dönüşün nereye olacağı önceden kestirilemeyeceği gibi, kaç kere olacağı da başlangıçta belirlenemez. Burada insan doğası daha çok bir “Monte Carlo simülasyon modeli” sergiler, yani ismi üzerinde, zarların ya da ruletin varacağı son noktanın ne olacağına atfen geliştirilmiş bir kumar modeli ile karşılaşırız.

Bir şeyin kesinlikle döneceğini biliyor olmaya karşılık bunun ne yöne ve ne zaman olacağını bilmemek çok kötü bir durumdur, bu nedenle her zaman uyanık ve tetikte olmayı gerektirir. “Vahşi yaşam” diye belgeselini yapıp izlediğimiz hayvanlar aleminde her bireyin bir görevi vardır, canı pahasına sürdürülür, sürdürülür ki grubun yaşamı sürebilsin. Örneğin yaban arıları aleminde talan edilecek mekanı belirleyip kokuyla işaretleyen casuslar vardır, hedefin savunması da bunların saptanıp yok edilmelerine bağlıdır. Oysa insan akıl melekesiyle donatıldığından beri daha çok “ben” merkezli hareket etmeye başlar, bireysel beklentiler topluluğun beklentilerini aşar hale geldiği anda “zaaf” ortaya çıkar. Hele hele bireyin konumu hiyerarşik yapının tepelerinde bir noktadaysa, dönmelerin bedeli gruplar halinde ödenmeye başlanır. Belki de tam bundandır, insanlar hayvanların aksine başarılı bir topluluk yaşantısı da geliştiremezler. Bütün bu durumu idrak edip, olası dönme noktalarını akılcı ilkeler altında disiplin altına almayı başarabilmiş insan topluluklarına ise “devlet” adı verilir (dolayısıyla devletler dönemez).

Bireylerin dönme noktası toplum gözünde “güvenilmezlikle” ilişkilendirilir ve atfedilen önemin azalmasıyla karşılık bulur. Ahlak timsali olan bir kişi tutkusunun kurbanı olursa istifayla taçlandırılıp silinir. Yüzlerce yıllık karşılıklı güvene binaen satılan casus uçaklar, oyuncakçıdan alınan uzaktan kumandalı araba modelleri değildir. Çalınan Mercedes’i üretildiği Almanya’dan kilitlemeyi başaran bir kontrol sistemi, casus uçağın denetimini haydi haydi elinde tutar (çünkü dönme noktası kavramından zaten haberdardır). Lakin yaptığının “legal” olduğunun zanneden bir terör örgütü de, emri verenin sözüm ona amaçlar açısından artık döndüğünü er geç idrak eder, yeter ki layıkıyla anlatılsın. Çünkü bu kuralın bir istisnai özelliği daha vardır, insan soyu bunca dönme kapasitesine sahip olunca ister istemez zaten farkındadır: “İnsanlar döner!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir