Bugünden tam bir ay sonra benim de mensubu bulunduğum İstanbul Üniversitesi Rektör seçimini gerçekleştirecek. Bu nedenle İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet’le yönetim döneminde yapılanları ana hatlarıyla değerlendirdik, çünkü konu başta sağlık alanında olmak üzere hepimizi ilgilendirmektedir. Rektör Söylet, yapılanları üniversite yönetimi, eğitim, araştırma fonksiyonu ve fiziksel mekanların yenilenmesi açısından dört başlık altında topluyor. Çağdaş yönetimle ilgili birincil olarak dikkat ettikleri şey de “önce insan” felsefesi olmuş; “insanımızı önceleyen, bütün değerlerimizi artırmaya çalışan, ama önce insan değerlerimizi artırmaya çalışan” bir yönetim felsefesini uygulamaya çalışmışlar. Üst yönetimde çeşitliliği ve ortak aklı desteklemişler. Şöyle diyor: “Farklı görüşlerden arkadaşlarımızla birlikte bir alışma süreci geçirdikten sonra bana göre çok uyumlu ve keyifli bir çalışma dönemi geride kaldı. Bu üniversitedeki hangi görüşe sahip olursa olsun herkesin ulaşabileceği bir üst yönetimde arkadaşları vardı ve sonuç olarak her türlü bilgi akışı da en sonunda bana kadar ulaşabildi”. Sonrasında verileri geçmişle de kıyaslayarak, performans verilerini de dikkate alarak mümkün olduğunca doğru ve hızlı kararlar vermeye çalışmışlar ve bir bilişim sistemi oturtulmuş. Buna bağlı olarak İstanbul Üniversitesi ‘network’ açısından son dört yıl içerisinde çok zenginleşmiş. Kalite yönetimi amacıyla Türk Standartları Enstitüsü’yle bir anlaşma yapılarak üst yönetim olarak kendileri de dahil, yaklaşık 7 bin sertifikalı eğitimciler yetiştirilmiş. Rektör Söylet, yaklaşımı şöyle tanımlıyor: “Hem bir kalite yönetimini yerleştirmeye ve şeffaf olabilmeye çalıştık. Bunu şunun için yaptık, üniversite özerkliği ve akademik özgürlük bizim çok böyle konuştuğumuz, ama derinlemesine çok tartışmadığımız bir konu. Benim bu dört yıllık yöneticiliğimde gördüğüm şey şu, eğer siz dışarıdan bakıldığında herkes tarafından görülebilir bir şeffaflığa sahipseniz, ve gerekli kurumlara da çok rahat bir şekilde hesap verebiliyorsanız başka kurumlar da, sizin hakkınızda karar verici kurumlar da dahil olmak üzere sizi daha saygın buluyorlar ve sizin özerkliğiniz ve özgürlüğünüze çok daha saygı gösteriyorlar”.
Çapa ve Cerrahpaşa’nın ‘yerinde yenilenmesi’ Başbakanımızın onayıyla gerçekleşti
Bizim burada sık sık vurguladığımız gibi, üniversitelerin öyle yüksek duvarlar arkasındaki kurumlar olmaktan çıkıp herkesle saygınlığına gölge düşürmeden ve gerçek üniversite kavramına asla halel getirmeden bir sıkıntı çıkarmadan üniversitelerin tüm paydaşlarla ilişki içinde olması gerekiyor. Onlar da bunları yapmak için üzerlerine düşen görevi, açılımı yapmışlar. Biz yakından izledik, İstanbul Üniversitesi Yunus Söylet döneminde çok önemli yeniden yapılanma projelerini tamamlamakla kalmadı, çok daha büyükleri olan İstanbul (Çapa) Tıp ve Cerrahpaşa Tıp fakültelerinin “yerinde yenilenmesi” projelerini de başlattı. Yunus Söylet süreci şöyle anlatıyor: “Biz dört sene önce görevimize başladığımızda bir kamuoyunda yaygın bir “taşınılacak” imajı vardı, bizim önümüzdeki en büyük engellerden biriydi. Dolayısıyla işe bir kere bu kanaatleri ortadan kaldırmak üzere başladık ve coğrafyacılardan toplum bilimcilere kadar farklı branştan uzmanların olduğu bir danışma heyetine ciddi bir bilimsel araştırma yaptırttık; “nerede yapılanalım, niçin?” Sadece Çapa ve Cerrahpaşa eksenli çalışılmadı, taşınsaydık, ya da taşınırsak, bizim gideceğimizin söylendiği bölgeleri de çalıştılar. Hem coğrafi açıdan, jeolojik açıdan, hem ekonomik açıdan, hem toplumsal açıdan oldukça geniş bir toplumsal çalışma yapıldı. Makroekonomik, mikroekonomik boyut, paydaşlarla ilişkiler, komşuluk, ulaştırma imkanları, gelecekte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ulaştırma planlarıyla örtüşüp örtüşmeme, öğrencilerin düşünceleri, öğretim üyelerinin düşünceleri, çalışanların düşünceleri dahil bilimsel çok ciddi bir araştırma yapıldı ve yerinde yapılanmanın uluslararası örnekler de dikkate alındığında hem bizim açımızdan, yani üniversitemizin gelecek menfaatleri açısından hem de toplum açısından daha uygun olacağına karar verildi. Biz dolayısıyla karar verici kurumların önüne bu çalışmalarla, sadece duygusal bir “biz gitmek istemiyoruz” yaklaşımıyla değil, bilimsel bir araştırmayla çıktık. Koruma kurullarına kabul ettirdik, şehir planlamacılığı açısından kabul ettirdik. Bunlar hep görülmeyen süreçler, vakit alıcı ve uğraştırıcı süreçler. Bu arada Başbakanımız tarafından “TOKİ ile çalışın” izni verildi, zaten ondan sonra DPT bu bütçeyi bize serbest bıraktı. Yani devletin en üst kademesi de onayladı, yani ‘bunu yerinde yıkın ve yapın’.”
Berlinist, Makedonist gibi projeler dış ülkelerden de öğrenci almakta
Rektör Yunus Söylet’in bundan sonraki hedeflerinin başında bütün birimlerin, tüm diploma programlarının akredite olması var. En başta İşletme Fakültesi dünyanın 32. işletme fakültesi olarak sıralamalardaki yerini almış. Veteriner, Eczacılık, İstanbul ve Cerrahpaşa Tıp fakülteleri olmak üzere pek çok kurum ve dal hem uluslararası hem de Türk akreditasyonunu almışlar. Amaç öğrencilere kalite güvencesini verebilmek. Dahası sosyal bilimlere pozitif ayrımcılık yapılarak projelerde ilk 5’e girmeleri sağlanmış. Yabancı ülkelerdeki üniversitelerle ise Berlinist, Makonist, Irakist gibi projeler başlatılmış. Örneğin Berlinist uyumsuz ya da uyum güçlüğü çeken Türk gençleri için yapılan bir proje.
Bütün bu anlattıklarımızın ışığında, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’e dört yıl önceki atamadaki isabetli kararı nedeniyle özel bir teşekkürü borç biliriz. Bizim bu sütunda İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleştirilenlerin hepsini aktarma şansımız yok, ancak fiziki yapılandırmada her türlü desteği sağlayan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e de ayrıca müteşekkiriz. Rektör Yunus Söylet ve yönetimi paylaştığı arkadaşlarının İstanbul Üniversitesi ve ülkemiz adına çok iyi bir yönetim ve yapılanma dönemini başlattıkları aşikardır, Yunus Söylet’in yeniden aday olması da bu nedenle yerinde ve tamamlayıcı bir karardır.