Memeliler ya da diğer canlılar, iç içe geçmiş sistemlerin bütünü olarak görünmektedir. Gelişmekte olan yumurtada başlangıç itibarıyla endoderm (iç deri) ve ektoderm (dış deri) adı verilen iki tabaka bulunur, endoderm iç organları, ektoderm ise sinir sistemini oluşturur; mezankim adı verilen ara tabaka ise daha sonra gelişir bunların arasına girer. Omurganın gelişimi en önemli başlangıç noktasını ve beri yandan nispeten az anlaşılmış kısmı oluşturur. Henüz organ taslakları bile yokken “notokord” adı verilen bir yapı ortaya çıkar (bu yapıya bağlı olarak gelişen canlılara “kordatlar” adı verilmektedir). Sonraki aşamada bunun her iki yanında “somit” olarak adlandırılan yapılar belirir ve “gelişimsel saat” tıklamalarıyla her bir tık ile yeni bir parça oluşacak şekilde “baştan kuyruğa” doğru uzama ortaya çıkar. Saatin tıklamaları ortalama 90 dakika olmakla birlikte türden türe değişir. Gözünüzde daha rahat canlandırabilmeniz için notokordu düz bir çizgi, somitleri ise bunun her iki yanında paralel ve simetrik tespih taneleri olarak düşünün, tespih tanelerinden daha sonra omurga kemiklerine dönüşecek olan segmentler (sekmeler) gelişir. Omurga kemikleri görünüş olarak tek parça olsalar bile, aslında birkaç parçanın birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu somitlerden kaynaklanan dokular daha sonra öne doğru kavislenip kapanarak kaburgalar ve kasları da oluşturur.
Notokordun piezoelektrik etkiyle bağlantısı
Omurganın başlangıcı olarak kabul edebileceğimiz notokord erişkinlerde körelip ortadan kalkmaz. Omurga kemiklerinin arasındaki, “bel kayması” olarak adlandırılan durumla da ilişkili olan disklerin “çekirdek” kısmını oluşturur. Omurgalar arasında kalan diskin vücut ağırlığının oluşturduğu basıncı emdiği düşünülmüştür, oysa tamamen aynı taslakla gelişen ve dört bacak üzerinde yürüyen omurgalılarda da disk bulunur. Dolayısıyla notokorddan geriye kalan disk çekirdeği (nucleus pulposus) ve çevresinde bundan kaynaklandığı düşünülen halkanın (annulus fibrozus) sadece basınç emdiği düşüncesi “faydacılık” mantığına dayanır. Omurga da ilk bakışta kuşkusuz eklem özelliği gösterir, ama diğer eklemlerle yapısı tamamen farklıdır. Omurgaların bizim anladığımız “sinovyal” (kaygan iç yüzeyli) eklemleri sadece kaburgaların bağlanma noktalarında vardır. Dolayısıyla söz konusu omurga birleşmelerinin ağırlığın dağıtılması dışında anlamları da olabilir. İşte burada kavram geçen hafta açıklamaya çalıştığımız “piezoelektik” etkiye gider. Ağırlık değil de enerji mantığında irdelediğinizde, omurgadan herhangi bir biçimde enerji geçişinin de söz konusu olabileceği çıkarımına varırsınız. Enerji omurga üzerinden akmakta, daha sonra bacaklara ve belki de diğer dokulara geçirilmektedir. Pek çok canlıda insanın aksine bir de kuyruk söz konusudur ve teorik olarak kuyruk ağırlık taşımaz, ama eksenin hareketi için gerekli görünmektedir.
Kemiğin iç iskeleti, iradenin ifadesi
Omurga bütünlük açısından tıkız (fibröz) bağlarla desteklenir. Diz ekleminde “çapraz bağ” biçiminde ortaya çıkan bu bağ dokusu aslında vücudun tepesinden topuğuna bir bütündür. Gelişimsel açıdan bakıldığında, eklem, kas vb. dokular bu bağ dokusu ekseninde ve harekete bağlı bir biçimde ortaya çıkar. Nitekim civciv modelinde yumurta içinde sinir-kas iletisi ilaç enjekte edilerek engellenirse eklem gelişmesi de önlenir. Aynı özellik erişkinler için de geçerlidir, uzun süre kullanılmayan eklem donar (ankiloz). İskeletin uzaması her ne kadar baş-kuyruk yönünde olsa da, bağlar nedense çaprazlaşma eğilimindedir, hatta uzama eksenine dikey (yani tam yatay) özellik de gösterebilirler. Diz ekleminde eklem içi çapraz bağlar vardır (dirsekte yoktur), aynı çapraz bağlar omurga kemikleri arasında da yer alır. Bu aslında mantıksızdır, madem uzama baş-kuyruk ekseninde olmaktadır, çaprazlaşmalar ya da enine bağlar oluşması uzama yönüyle tezat oluşturur (geriye dönük bağ olup olmadığı bilinmemektedir).
Dizin çapraz bağı için söz konusu olduğu üzere, bağların iskelet sistemi içindeki devamlılığı düşünülmemiş, araştırılmamış ya da unutulmuştur. Görünüşe göre böyle bağlayıcı bir sistem ya da “kemik içi bağ dokusu iskeleti” de pekala söz konusu olabilir. Klasik anatomi atlasları incelendiğinde, bu “spekülatif (tartışmalı) iç bağ sistemi” ayakta baş parmakta, ellerde ise işaret parmağında sonlanır görünmektedir. İşte bu durum Michelangelo’nun Sistine Şapeli’ndeki çok iyi bilinen “Adem’in Yaratılışı” resmine gönderme yapar.
İşaret parmağı aslında şahadet parmağıdır, yüz nasıl duyguların ifadesiyse, el de iradenin ifadesine dönüşür.