Zaman zaman ilköğretim ya da üniversiteden öğrencilerle bir araya gelme şansımız oluyor, doğrusunu isterseniz aktarımların en verimlisi de bu şekilde gerçekleşiyor. Düşününüz ki, üniversiteye yeni girmiş gençler, önlerinde henüz yeni başlayacak bir yaşam, mezun olup serpilecekler. Bugün hayallerinin ne olduğunu tam bilemeseler bile, hayalleri olmaları gerektiğini düşünmekteler. Çünkü biz onlar her türlü kanaldan; televizyon, telefon ya da sokak ilanlarından bunu veririz. Tabletler ve akıllı tahtalarla donatırız sınıflarını, yeter ki ekrana dokunsun o parmakları ve soru sormak için asla kaldırmasınlar, “bakınız programda sorun giderme seçenekleri bile zaten var”.
Çok değil birkaç yıl sonra mezun olduklarında, onları bekleyecek en acı gerçek, işsizlikleri olsa da, oldu ya bir iş bulup çalışmaya başladıklarında, yükselmenin çalışmakla değil, birbirlerinin sırtına basmakla gerçekleştiğini nasıl olsa kendileri öğrenecekler. Belki bir kısmı daha fazlasının peşine koşacak, akşam programlarında lisans eğitimi alacak. Oysa edindiklerinde yeni diplomalarını, önlerine hep yeni yeni kurslar, iş geliştirme seçenekleri konacak. Çünkü biz daha iyisine layık olduklarını fısıldayacağız kulaklarına ve kariyerle harmanlayacağız beyinlerini. Cep telefonlarının uzun kulaklıkları, birbirlerinin sesini bile duyamayacaklar.
Oysa onlar inatçılar ve ısrarla devam edecekler, yeni yeni eğitimler bitirecekler. Bir gün ellerindeki belgeleri aslında duvar kaplamaya yetecek kadar da çoğaldığını anladıklarında, amirleri, patronları, artık aşırı kalifiye kalan bu genç çalışanları, kıdem tazminatını hak etme riskleri adına kapıya koyacak. Eğitim şart, ama sonu illaki işsizlik olacak. Biz de kariyer sayfalarında ağırlayacağız onları, insan kaynaklarının genç neferlerini tahsis edeceğiz. İstemedikleri kadar CV örneği bulacaklar internette, bir dilekçe vermeyi beceremeseler bile, biz o CV’leri zaten onlar adına çoktan dolduracağız.
Onlar didinip çalışırken, “çocuk ve kariyer” yapmanın ayrı kavramlar olduğunu anlatmayacak kimse onlara. Daha hırslıları, yurt dışında yakaladıklarını sandıkları fırsatları, memlekette pek değerlendirme şansı olmadığını kavradıklarında, biriktirilen diploma hazinesinin, ne yeni bir kariyer ne de daha iyi bir iş anlamına gelmediğini üzülerek görecekler. Oyalamak için türetilen yeni yeni kurslar, aslında hoşbeş etmekten öteye geçmeyen formasyonlar çalmış olacak zamanlarını. “Bunu da yapayım ha şimdi” diyerek harcatılan zamanları, zaten hırs ile özenle harmanlandığında, ailelerinin kapısını çalmayı bile unutacaklar. Biz bayram reklamları vereceğiz onlara ve paylaşmak için de facebook sayfaları. Hatta kurduğumuz hazır mesaj sitelerinden “kes-yapıştır” girecekler, birbirlerinin var olduklarını ancak bu şekilde bilecekler.
Onlar, yani genç yetenekler, hala ısrar ettiklerinde kariyer tutkularında, beyaz yakalarına takılmış ipekten fularlar, ellerinde beş bin dolarlık çantalar ve ayaklarına geçirdikleri kırmızı tabanlı ayakkabıları, değil iş gezilerinde kaldıkları otellerin, onca para verip tatile gittiklerinin bile, neden hep aynı olduğunu hiçbir zaman anlamadan gidecek ve gelecekler. Biz onlara zaten tatil için yaşadıklarını söyleyeceğiz, “bunca çabaya değmez mi beş yıldızlı zımbırtı”, hatta istemedikleri kadar taksit fırsatı, nasıl olsa çalışıp öderler. Ve sonra mostralık bir kaçını “trend-topik” yapacağız, “başarı öyküsü” diye henüz yeni yetişenlere pazarlayacağız ki, alsınlar havucun tadını.
İşte bütün bunlara binaen ben, bizlere inat ve ihanet, artık “sadece mutlu olmalarını istediğimi” söylüyorum onlara. Biz cüruf olduk, onlar pişsinler, ama hiç olmazsa kavrulmasınlar.