İstanbul Tabip Odası (İTO) Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği’nin şikayeti üzerine, Prof. Dr. Canan Karatay‘ı “gebelikte şeker yükleme testinin hastaları zehirlediğini söyleyerek hastaları kaosa sürüklediği ve hekimleri küçük düşürdüğü gerekçesiyle” on beş gün süresince meslekten men etti. Dernek şikâyetinde Karatay’ın uzmanlık alanı dışı bir konuda tıbbi değerlendirme yaptığı, bilimsel olmayan açıklamalarla halk sağlığına zarar verdiği, kendi reklamını yaptığı, tıbbi bir konuyla ilgili ihtilafında kendisiyle farklı düşünen hekimlerle etik olmayan tartışma yöntemlerini kullandığı iddialarında bulundu.
Şikayeti değerlendirmeye alan İTO Onur Kurulu, Karatay’ı oybirliğiyle meslekten men etti. Kurul tıbbi ekoloji ve hidroklimatoloji (tıbbi çevre ve kaplıca tedavisi ile ilgili dal), anestejiyoloji, kadın hastalıkları ve doğum, patoloji ve adli tıp, ve pratisyen hekimlik alanlarından beş meslektaşımızdan oluşmakta. İstanbul Tabip Odası’nın internet sitesinde herhangi bir açıklamaya erişemedik, ancak men kararı medya tarafından layıkıyla duyuruldu: “Karatay Tıbbi Deontoloji Tüzüğü, Hekimlik Meslek Etiği Kurallarını ihlal etmek, bilim dışı söz ve tutum, meslektaşlarını kötülemeye ısrarla devam etmek gerekçeleriyle meslekten men cezası aldı”. Ceza kararı Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu’nda da görüşülecek, onanırsa uygulamaya geçirilecek.
Meslekten men kararının aslında pratik olarak ciddi bir yaptırımı yok, ne var ki Canan Karatay hakkında alındığı için özel bir sembolik anlamı bulunmakta, tartışmamızın nedeni de budur. Prof. Dr. Canan Karatay, beğeniriz ya da beğenmeyiz, severiz ya da sevmeyiz toplum tarafından kabul görmüş (sözüne güvenilen) bir hekimdir. Sadece “ana akım tıp” söylemini eleştirmekle değil, kendine özgü tarzıyla da toplumun dikkatini cezp etmekle kalmadı, önerdiği günlük uygulamalar pratik karşılık bulduğundan (tereyağı yenince kolesterol değerlerinin düşmesi gibi) akademinin genel söyleminin ciddi anlamda sorgulanmasına neden oldu. Karatay söylemini burada sınırlı tutmadı, hamilelik döneminde “rutin” bir uygulama olan şeker yükleme testinin anne karnındaki bebek için olumsuz etkilerinin olabileceğini, bu testin açlık kan şekerinin normal olanlarda bile tekrar tekrar yapılmasının yanlış bir yaklaşım olduğunu ısrarla vurguladı. Bu uyarılar elbette ana akım tıp çevrelerinin tepkisini çekti, ne var ki medya üzerinden yanıt vermeleri ya da konunun uzmanlarını bilgilendirmeleri yetersiz kalmış olacak ki, iş İTO’ya şikayet etmek düzeyine vardı. Burada meselenin bilimsel gerekçelerini tartışmak gibi bir amacımız yok, anne adayına açlık kan şekeri normal olsa bile şeker yükleme testinin yapılması bebekte gerçekten metabolizma değişikliğine neden olabilir, diyabetik anne çocuğu denen tablo da bunun açık göstergesidir. Yani açlık kan şekeri normal çıksa bile, “olası” bir diyabet riskini ısrarla araştırmanın bilimsel mantığı tartışmaya açıktır.
Ne var ki İTO Onur Kurulu’nun Karatay konusundaki meslekten men cezası da ciddi anlamda tartışılmak zorundadır. Yaklaşık 25 yıllık meslek hayatımın çok uzun bir bölümünü İstanbul Tıp Fakültesi’nin (Çapa) İTO temsilcisi olarak sürdürdüm. Her ayın ilk salı akşamı yapılan toplantılara elimden geldiğince düzenli katıldım. Bugüne dek “meslekten men cezası” gibi bir değerlendirmenin, tıbbi tedavi hataları, hastayı doğrudan ya da dolaylı sömürmek dahil hiç kimseye verildiğine şahit olmadım. Muayenehane ücretlerinde tabip odasının tavan değil de taban fiyatı belirlediğini (yani semtine göre belli bir ücretin “altında” alınması suçtur) hayli yakın zamanda öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Medyada özellikle gıda konusunda olan tartışmalarda tabip odasının halk sağlığı nedeniyle görüş bildirmesinin gerektiğini hiçbir zaman kabullendiremediğim gibi, bir televizyon tartışmasında TTB’nin, Beslenme Komisyonu (kurucu) Başkanı Prof. Dr. Kenan Demirkol’u arayarak, “bu unvanının tartışmada geçirilmemesi tembihlerine” doğrudan tanık oldum. İstanbul Tabip Odası ve TTB’nin hastaların ister istemez yaşayabildikleri sıkıntılara hiçbir şekilde değinmez ya da üyelerine uyarılarda bulunmazken, sorunu hep resmi otorite ve sağlık politikası eleştirisi çerçevesinde tuttuklarını üzülerek gördüm. Bir ilaç firmasının bir dernek kanalıyla ve bakanlığın bilgisi dahilinde, ne bilimsel temeli, ne de etik hassasiyeti olan “lenf kanseri farkındalık kampanyası” bile yaptırabileceğini bizatihi izledim. Tıbbi derneklerin kongreler üzerinden ilaç endüstrisinden para almalarının etik olmadığının en azından hatırlatılması gerektiğini söylediğimde ise “devrim istemekle” nitelendirildim.
Bütün bu halk sağlığı ve meslek sorunlarında sesini bile çıkartmayan İTO ve TTB, özellikle siyasi mecrada her zaman özgürlükçü yaklaşımıyla bilinirken, Karatay konusunda olmayacak bir yasaklamaya imza attı. Meslekten men cezası verirken, bir meslek örgütünü doğrudan ilgilendirmeyen bu tartışmada Onur Kurulu üzerinden taraf olmakla kalmadı, hiç ödün vermeden sürdürdüğü “özgürlükçülük” vasfını da kökten kaybetmiş oldu.