Kanser ve metastaz kavramını geçen yazıya gelen yorumlar çerçevesinde irdelemeye devam edelim. Kanser bilimi (onkoloji) aslında 50-60 yıllık bir zaman dilimi içerisinde gelişmiştir. Paleontolojik bulgulara bakıldığında kanser tamamen yok değildir, en azından kemik tümörlerinin çok eskiden de var olduğuna dair bir takım kalıntılar bulunmuştur. Ancak hastalığın “salgın” şeklini alması ülkemizde son 20 yılın getirisidir. Biz bunda gıdanın birinci dereceden sorumlu olduğunu hem bu kronoloji, hem de gıdadaki değişimi fark ettikten sonra ileri sürdük. Ne var ki işin biyolojik boyutu bu saptamanın ötesindedir.
İnsanoğlu hiç bilmediği bir sistemi ya da hastalığı değerlendirirken ister istemez düz mantığı çalıştırır. Kanser hücreleri ve bunların “yayılmaları” olarak kabul edilen metastaz (kanser dokusunun ilk başladığı noktadan başka bir yerde de ortaya çıkması), ister istemez “bu hücreler ana dokudan kopup kan ya da lenf aracılığıyla başka yere taşınıp burada yerleşiyorlar” mantığıyla açıklanır. Bu mantık bir “kolonizasyon” mantığıdır, “karaciğerdeki metastatik koloniler arttığı zaman konak için artık dayanılamaz bir metabolik yük haline gelir, akciğerlerde çok fazla koloni varsa, sonunda solunum kapasitesini çok azalttığından solunumun yetersizliğiyle sonuçlanır” şeklinde devamı gelir.
İlk düşünce hatalıysa, disiplinin bütünü de derme çatma olur
Ne var ki bu gözlemin gerçeği ne kadar yansıttığı tartışmalıdır. Çünkü: (1) Deneysel metastaz modelleri bile çok azdır, ana tümörü yerinden çıkarıp, hücrelerine ayırdığınızda ve bu hücreleri konağa damardan enjekte ettiğinizde her yer tümörle kaplanmaz. (2) Her tümör her yere metastaz yapmaz, kalın bağırsak ve pankreas kanserleri karaciğere yayılma eğilimindedir, ama küçük hücreli akciğer kanserinde beyin metastazı sıktır. (3) Kas dokusu vücudun en büyük kütlesini oluşturduğu halde kasa metastaz yok denecek kadar seyrektir. Bu saydığımız gözlemsel gerçekler ise başka bir biçimde akla uydurulur ve “tohum-toprak” hipotezi ortaya çıkar. Meali, “her tohum her toprakta olmaz” şeklindedir. Ne var ki kurgu bir kez yapıldığında, sonradan gelenler artık bunun gerçekten tamamen doğru olup olmadığını sorgulamaz. Yeni araştırmalar ve açıklamalar hep ilk kurgu üzerinden sürdürülür (bunun olanaksız olduğunu düşünmeyin, ben çalıştığım birimde “siz bu anlatılanları ilk kaynağından okudunuz mu” diye en az bir yirmi yıl önce sordum, elbette ilk kaynak okunmamıştı).
Bir “doku değişimi” olarak metastaz
Bu düşünce biçimini oluşturan algı elbette mesnetsiz değildir, insan da dünyayı benzer biçimde kolonize etmiştir, mesela “Avrupa’dan göç edenler de Amerika’da tarım yapabilecekleri alanlara yerleşmiştir”, dolayısıyla mantık tamamen hatalı değildir. Bu algıyı pekiştiren bir diğer yaklaşım ise “insan vücudunun bağımsız parçalardan oluştuğuna yönelik” Kartezyen mantıktır. Çok değil, 150 yıl önceki anatominin baba atlasların da bile (bu konuda basılmış ilk sistematik kitaplar, zaman zaman İstanbul Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’ndan aldığımız örneklerini paylaşıyoruz) sistemler “appareil”, yani “düzenek, kurulmuş mekanizma” olarak geçmektedir. Halbuki canlı vücudu tek bir hücreden bir bütün olarak gelişmektedir, her hücre de bütünle bir şekilde ilişkilidir. Bu durumda bütünün bir tarafının bozulması diğer bölgeleri etkileyebileceği gibi, bir etken (mesela bir molekül) ister istemez, birbirine benzer farklı dokuları da etkileyecektir (ilaç yan etkilerinin farklı dokularda çıkmasının olası nedeni de budur).
Geçen haftaki bitki örneği bunu anlatmaktadır, bu bakış açısına göre “metastaz bir yerden kopan hücrelerin başka yerlere yerleşmesi olmayabilir, birbiriyle ilişkili bir doku segmentinin kısmi ya da toptan etkilenmesi de olası bir açıklamadır”. Nitekim prostat kanserinin kemik metastazları genellikle çok yaygın, hatta “silme” tutulumlardır, buna radyoaktif maddeyi çok fazla tuttuğu için “superscan” adı verilir. Oysa bu görünümün “kopan tek tek hücrelerin dağılması” yerine, “kemik zarının toptan aktivasyonu” olarak açıklanması çok daha mantıklıdır. Dolayısıyla paradigma birazcık kurcalamayla bile değişime fazlasıyla açıktır.