Bazı kelimeler o kadar çok tekrarlanır ki, bir süre sonra kelimenin ifade ettiği anlam unutulmakla kalmaz, anlam kayması bile ortaya çıkabilir. Örneğin immünite / bağışıklık, ifade ettiği kavramın çok dışında bir yere taşınır, bugün karşılık bulduğu anlamıyla “savunma sisteminin güçlü olması, dış ve iç mihrakların ortadan kaldırılması” olarak algılanır, konumu “vücudun her zaman yüksek tutulması ve güçlendirilmesi gereken bir yetisi” anlamına kayar. Aynı anlam kayması ve dejenerasyondan demokrasi kelimesi de nasibini almıştır. Demokrasi herkesin söz hakkının olmasıdır, yani insanların azınlık, köle, efendi, fakir vb. ayrımlara tabi tutularak ifade hakkına kısıtlanma getirilemeyeceğini söyler. Oysa bugün eriştiği anlamda, bize daha okulda öğretilen kavram “halkın kendi kendini yönetmesi, seçme ve seçilme hakkıdır”. Kelimenin etimolojisine bakıldığında elbette halk vurgusu vardır, lakin aradan geçen zaman, kavramı ve uygulanma biçimini dejenere eder. Örneğin yine demokrasi “herkesin eşit oy hakkı bulunduğunu” söylemez, söylese bile mesela senato denen başka bir yapıyı da koşul olarak ileri sürer. Dolayısıyla aslında bugün anlaşıldığı haliyle “çoğunluğun (çoğunluğun seçtiğinin) dediği olur” sonucuna erişilmez.
Peki geçen haftanın tartışması, “okumuş ve okumamış eşit olabilir mi?” Konuya yorum yapıp “böyle bir şey tartışılamaz bile” diyenlerin aksine, “bilen ve bilmeyen elbette bir tutulamaz” (sözün kime ait olduğunu eminim biliyorsunuzdur). Demokrasi bir oylama biçimi değil, bir sistemdir, sürdürülmesini güvence altına alırsanız iyi işler: (1) Oy verme hakkına sahip kişilerin bilgi düzeyleri olabildiğince artırılmalıdır. (2) Bilenler ya da daha iyi /farklı bildiklerini düşünenler “münevver” olmanın gereği bildiklerini diğerlerine anlatmalıdır, bunun için çıkar ya da karşılık beklememelidir. (3) Seçilenler “halk / çoğunluk böyle istedi, ben de bildiğimi okurum” diyemez, bilenlere her zaman başvurulmalı ve görüşleri dikkate alınmalıdır. Ve en önemlisi (4) demokrasi bir yönetim biçimidir, ama devletin kendisi haline gelemez. Devlet kanunların işlemesini güvence altına alan ayrı bir mekanizmadır. Dolayısıyla devletin kuruluşunu sağlayan ana manzume (anayasa), oyların bütününü almadıkları takdirde seçilmişler tarafından yeniden yazılıp değiştirilemez (bir sisteme tabi olarak gelenler, sistemin kendisine / esasına müdahale edemezler).
Bunları yapmazsanız ne olur? Örgütlenme ve biat becerisi yüksek olanlar yönetime daha kolay gelir. Demokrasi tanımındaki kaymanın doğal sonucu, “halk böyle istedi” diyerek, devletin kurumlarına da nüfuz etmeye başlarlar. Demokratik devletin sürdürülmesinde şart olan birimler siyasi otoritenin kontrolüne girdiğinde (kuvvetler ayrılığı ilkesi ihlal edildiğinde) farklı görüşlere oluşturulan baskı “yasal” hale gelir, “sadece fikir beyan eden öğretim üyeleri de tutuklanabilir”. “Millet böyle istedi, beni seçti” kabullenmesinin uluslararası ilişkilerde karşılığı olmadığından, “ya sev ya terk et” modeli dış politika bir süre sonra çöker; lakin “ben yönetiyorum” yanılsamasıyla bulaşılan belalardan aynı kolaylıkla çıkılamaz, hedef haline gelinir. Aynı düşünce biçimi milletten aldığı oyla kendi çalışma arkadaşlarını da tasfiye edebileceğini düşündüğünden, “yüksek profilli olanlar” aynı demokrasi yanılsamasıyla azledilir.
Derken biri çıkar, tamamen halisane görüşünü açıkladığında bile, düşünceleri mezun olduğu okullara bakılarak servis edilir, dolayısıyla “sen kimsin, milletimizi nasıl küçük görürsün” derken, aslında demokrasinin hiç olmadığı teyit edilir.
Anlam dejenerasyonuna uğramış demokrasi, “İşte öyle bir şey”dir…
Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir umut, doldu içime
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma
Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyar da insan
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle bir şey
Hani eski bir resme bakarken
Hani yılları sayar da insan
Hani gözleri dolar ya birden
İşte öyle bir şey
Seni düşündüm dün akşam yine,
Sonsuz bir huzur doldu kalbime
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma
Hani yıldızlar yanıp sönerken
Hani bir yıldız kayar ve insan
Hani bir telaş duyar ya birden
İşte öyle bir şey
Hani bir yağmur yağar da bazen
Hani gök gürler ya arkasından
Hani şimşekler çakar peşinden
İşte öyle bir şey…
(Müzik Melih Kibar, sözler Çiğdem Talu’ya aittir)