Yeryüzü aslında bizim tahminimizden çok daha fazla ilginç yaşam biçimi barındırır. Bunların bir kısmı yaşam koşulları açsından ilginçtir, yani ortalama canlıların yaşayamayacağı ortamlarda, mesela volkan ağızlarında, çok derin sularda vb. yaşamlarını sürdürürler. Bir kısmı bizi şaşırtacak beceriler sergilerler, mesela yarasalar sesle yön bulabilirler. Ama bunlardan fazlası da vardır. Likenler başlı başına birer canlı biçimi olmayıp, mantarlar ve fotosentez yapma becerisi olan alglerin (yosun) birleşiminden oluşurlar. Ne var ki ortaya çıkan canlı (liken) ne mantara ne de alge benzer, bambaşka, ama karakteristik bir biçim gösterir. Likenler kabuksu, dalsı ya da dikensi olabilir. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni yaşam formu sınıflandırılamadığı gibi, daha önce çok sık tartıştığımız “canlının formunu neyin belirlediği” kavramına da ışık tutar. Anlaşılan form mantar ya da algin genetik yapısı ile belirlenmemektedir, zira aynı likenler (yani aynı mantar-yosun birliktelikleri) farklı coğrafyalarda farklı farklı formlar oluşturabilir. Velhasıl likenler şekil ve yaşayış bakımından kendilerini oluşturan alg ve mantarlardan tamamen ayrı bir yapı gösterirler.
Ortak yaşamın getirdiği avantajlar
Likenleri oluşturan alg ve mantarlar arasında bazı fizyolojik iş bölümleri vardır. Algler güneş ışınlarının enerjisini tutabilirler ve karbona aktararak şekere dönüştürürler. Dolayısıyla likenlere büyümek için gerekli maddeyi sağlarlar. Yapının formunu oluşturan mantar ise su ve minerallerin tutulmasını sağlar, D vitamini sentezi gibi başka önemli işlevleri de üstlenebilir. Bu birliktelik toprakta, ağaç üstünde olabilir; ama toprak gerekmeksizin, aynen deniz yosunları gibi, kayalar üzerine tutunup, kayanın derinlerine birkaç milimetre işleyebilir. Hatta zamanla kayanın parçalanmasına ve toprak oluşumuna da katkıda bulunabilir. Likenin alg bileşeni tarafından karşılanan fotosentez işlevi, ortaya çıkan şekerin nişasta olarak depolanmasını sağlar. Üremeleri eşeyli ya da eşeysiz olabilir, hatta aynı liken içinde bir mantar ve birden farklı alg de bulunabilir. Bu durum çöl ya da kutup gibi uç coğrafi ortamlarda da sağlanabilir, diğer canlılar için besin kaynağı oluşturur. Bununla birlikte özellikle hava kirliliğinden olumsuz etkilenirler, şehir merkezlerinde hava kalitesi düşmüşse ortadan kaybolurlar, o nedenle çevre kirliliğinin ölçümünde bir model olarak çok eski zamanlardan beri kullanılmışlardır.
Birkaç noktayı yeniden vurgulama gerekirse…
- İki farklı canlı bir araya gelerek tamamen farklı yapıda bir canlı meydana getirebilirler, kendi başlarına biçim oluşturamayan bu canlılar birleştiklerinde belli özel bir biçim, dallanmalar, yapraksı tabakalar vb. oluşturabilirler. Her bir canlı bir işlevi üstlenmiştir, ama birliktelikleri çok daha fazlası eder. Bu modelin sadece biyolojik değil, sosyolojik karşılıkları da vardır, yeter ki birliktelik sürdürülsün.
- Biz canlıkların hepsinin ortak bir atadan geldiğini varsayarız, bugüne erişimlerini ve bugünkü yapısal durumlarını da evrim ile açıklamaya çalışırız. Ancak likenler iki farklı canlının da bambaşka bir sonuç verebileceğinin yaşayan örnekleridir. Dolayısıyla bilim değişime açık, daha doğrusu muhtaçtır. İnsan algısı kendini en üst canlı görmek zaafında olduğu için, varlığının başkalarının birlikteliğinden oluşabileceği olasılığını bile kabul etmez.
- Biçimin gelişimi genetik olarak kodlanmak zorunda değildir, likenler bunu anlatır. Form canlının bileşenlerinden ayrı bir şeydir, değişkendir, “değişkenliği de genetik özelliklere bağlı olmayabilir”.