Tıbbın algı dinamiğinin çok zor değişmesinin nedeni, daha önce sık sık dile getirdiğimiz gibi, “içine doğulmuş sistem” olmasıdır. İnsan içine doğduğu, yani bilinçsiz olarak yola çıktığı bir dinamiğin nasıl işlediğini kolay anlayamaz, anlayamadığında da kendi yaptıklarıyla örneklemeye çalışır. Kongreler mevcut algı üzerine kuruludur, doktorlar bunu temel alırlar, hastalar ve toplum algısı da buna göre şekillenir.
Oysa algı tamamen değiştirilemez değildir, eğer kendi kabullenmeniz daha mantıklı görünüyorsa, bu mevcut algının yerine bir şekilde yerleştirilebilir. Ne var ki algı değişikliği zor ve uzun soluklu bir süreçtir. Ana hatlarıyla açıklamaya çalışalım:
- Mevcut paradigmanın, yani bilim camiasının algısının gerçekten geçerli olup olmadığını, yerine daha geçerli bir seçenek (açıklama) üretilip üretilemeyeceğini saptamak en zor ilk aşamadır. Bunun için çok yönlü düşünmek ve okumak gerekir, sorun “anlamsız görünen” ve dolayısıyla mevcut olanın üzerine yaslandığı düşünce biçiminin yerine tutarlı bir açıklama getirebilmektedir. Örneğin kanserin yayılması anlamına gelen metastaz “hücreler koptu ve kanla başka bir yere ekildi” dışında da açıklanabilir, yani doku kendi içinde başka bir paterne göre de biçimlenebilir. Mesela “bütün vücudu etkileyen bir değişken, vücudun genelinde değişiklik yapabilir, ama bu ekose yapı nedeniyle zor kavranır”. Bu ilk farkındalık halinin ortaya çıkması, arayış olsa bile genellikle kendiliğinden ve tesadüfidir.
Günümüz akademisi bağnazdır
- Ortaya konan yeni açıklama mevcut olanı savunan akademi tarafından elbette göremezden gelinir, hatta dikkate bile alınmaz, dinlenmez. Bu durum aslında akademik bağnazlıktır, öğretim üyeleri kendi bildiklerini dışına çıkmak istemezler. Mecburen durum bu işten doğrudan sıkıntı çekenlere anlatılmalıdır. Ne var ki toplumun küçük bir kısmına bile erişecek olanaklar genellikle çok kısıtlıdır, zaten algı dinamiğinin esası da budur. Mevcut sistem gerek reklamlar, gerekse kongreler gibi olanakları sonuna kadar kullanabilirken, yeni görüşe kapılarını çok önceden kapatmıştır. Çok sık tartışılan konular bile mevcut akademik kongrelerde yer bulmaz, en fazla rahatsızlığı hissedilebilir.
- Küçük de olsa bir etki ortaya çıktığında yeni ve daha geçerli açıklamanın toplum algısında değerlendirilmesi önemlidir. Kişiler kendileri denemedikleri sürece, onlara benimsetilmiş olanı uygulamayı sürdürürler, en fazla “ne yapacağımızı şaşırdık” ifadesinde bulunurlar. Toplumun aklını ve analiz yeteneğini kullanma becerisinin azaltılması bu duruma yol açmıştır. Bunun anahtarı reklamlardır, düşünce biçimi “topyekun” olduğundan, reklamda “beyaz gömlekli adamın” deterjan tavsiye etmesiyle, gerçek bir doktorun hijyen tavsiye etmesi birbirini pekiştirir.
Toplum dener, ama güvenmek ister
- Günümüzde “güvenmek” o kadar kolay değildir, insanların güvenecek birini aramaları da boşuna değildir, ama güven tesisi de aynı şekilde zamana tabidir. Yeni açıklama getirip “deneyin” önerisinde bulunan söylediğini kendisi yapmıyorsa, güven kazanamaz. Ne var ki “ben buna inanıyorum” deyip suyunu çıkarmak da güven teşkil edeceğine zaafa neden olur.
Bütün bu yazdıklarımızın amacı aslında her zaman var olan yeni düşüncenin tartışılma zeminini kurmaktır. Aksi takdirde bağnazlaşmış akademi, sadece kendi pozisyonunu kurtarmak adına daha çok gencin önünü kapayacak, geleceğini tıkayacak ve seçeneksiz bırakacaktır.
Oysa siz yeni düşünceyi geçerli kılarsanız geleceği kurtarırsınız, böyle durumlar başarılabilirse genellikle Rönesans’la sonuçlanır.