İş arayanlar için önerilere devam ediyoruz:
- Bir işi sahibi olmak, kazancı sürdürülebilir düzeydeyse, daha kazançlı bir iş sahibi olmamaktan çok daha iyidir. Günümüzde iş-ücret dengesi kazanç aleyhine bozulmaktadır. Bilişim ve otomasyon emek ağırlıklı işlerin ücretlendirilmesini olumsuz etkiler, işveren daha çok kazanır, ancak çalışan için “değer mi” sorusu daha fazla tartışılmaya başlar. Zira alınan ücretten asgari harcamalar çıkartılınca geriye kalan (kazanç) tatminkar olmak özelliği yitirir. Çalışanların çoğu kazancın azalmasını sürdürülemez bulur ve işten ayrılma ya da daha kazançlı olanı arama eğilimine girer. Oysa sürdürülebilir olmak kaydıyla az kazançlı bir iş sahibi olmak, daha kazançlı bir iş sahibi olmamaktan her zaman daha iyidir. İş sahibi olmak başlı başına bir disiplindir; az kazanılsa da her sabah gidilecek bir iş yeri, sosyal ilişkiler ağı ve hatta iyi iş çıkarılırsa yeni teklifler olanağı sunar. İş araya gençlerin ciddi bir yanılgısı “bu iş bu ücrete yapılmaz” kolaycılığıdır. O iş o ücrete yapılırsa, para kazancının ötesinde iş deneyimi elde edilir ki, bu zamana tabidir. İş beğenmeye beğenmeye otuz sınırını geçen birinin iş bulma olasılığı giderek azalmaya başlar.
- İnsan işi geliştirebilir, ama iş de insanı geliştirebilmelidir. Teorik olarak her iş geliştirilmeye açıktır, bu durum içeriği standart işler için de geçerlidir. Mesela bir postacı ona verilen mektupları dağıtır, aslında yaptığı iş basit görünmektedir. Ancak dağıtımı hava koşullarından tutun, içeriğin tahmin edebildiği önemine dek bir yöntem olarak geliştirebilir; kapıyı kaç defa çalacağı, adreste bulunamayanların iadesi, elindekilere göre güzergahın seçimi gibi kavramlar geliştirmeye açık unsurlardır. Postacının dağıtımdan kazandığı ise gözlem gücüdür, sokakları gözlemler, insanlarla dostluk kurar, yeterince dikkatliyse her gün geçilip de nasıl gerçekleştiği fark edilemeyen değişimi de gözlemler.
- Bütün işler sonunda rutine dönüşür, daha çok kazanmak rutine dönüşmeyi engellemez. Bir cerrah adayını düşünün, ilk başardığı ameliyatlar büyük bir mutluluk ve mesleki tatmin sağlar. Ne var ki bu tatmin işin üstesinden gelindiğinin anlaşılmasıyla birlikte ortadan kaybolur. İşinde uzmanlaşanların daha yüksek ücret talep etmeleri, yani rutin yapabildikleri bir işi daha büyük ücretlerle yapar hale gelmeleri mesleki tatminsizliği ortadan kaldırmaz. Daha çok para daha çok şeyi satın alabilir, ama satın alınabileceklerin de bir sınırı yoktur. İlk yurtdışı gezi heyecan verir, sonrakiler benzer şehirlerin tekrarıdır. Dolayısıyla çok kazanma, daha çok harcamayla sonuçlanırken, yeni mutlulukların kaynağı olmaz. Bu durumda hep Anadolu kıyısının bir iskelesinde çalışan çımacının öyküsünü hatırlarım. Çımacılık yanaşan gemiye halat atma, bağlama işidir. Adamın hayattaki en büyük tutkusu ise basit olanaklarıyla biriktirdiği böcekleridir. Rutine kapılmamanın tek çaresi ilgi alanını işten çekip, kültüre yönlendirmektir.
- Hayata her yeni atılan, o pembe Amerikan rüyasını görmek ister, ama saygınlık biriktirilerek kazanılır. Bir anda zengin olmak, paraya para dememek, kişilikle kazanması gereken önemi paranın sunduklarıyla doldurmaya çalışmasına neden olur. Sistem de zaten bunun üzerine kuruludur. Marka bir çanta onu tanıyanlar için “kartvizit” özelliği gösterir. Bu bir avukat arkadaşımın tanımlamasıdır, “beni kimse tanımaz, ama Hermes çantayı masaya koyunca kimle raks ettiklerini anlarlar”. Lüks olan ne varsa, satış dinamiği “önemin parayla tesisini” esas alır. Marka simgedir, tam da bu nedenle içinin doldurulmasını bekler. Oysa markada görünür hale gelen saygınlık parayla satın alınamaz, gülünç olur. Bundan daha beteri paranın gücünü olmadık yerde sergilemeye çalışmaktır.
- İş ve konum işte kalmalıdır, asla eve taşınmamalıdır. Bu hepimizin yaptığı “karıştırma” eylemlerinden biridir. Aile sahibi olanlar, işlerinin evdekilerin refahını sağladığı için kendiliğinden kabul edilmesi gerektiğini düşünürler. Oysa evdekiler için varlıkları, işteki başarı ve konumlarından tamamen farklıdır, haliyle iş ve ev birbiriyle karıştırılmamalıdır.
Bu saydıklarımıza elbette çok daha fazlası eklenebilir. Ancak ana sorunu, yani iş seçeneklerinin azalması ve yaratıcılıktan uzaklaşması durumunu ortadan kaldırmaz.
Kökten önlem alınmazsa varılacak nokta Metropolis’tir.