Küme oluşturma prensibi kütle üretimi yapan her iş kolu için geçerlidir. Şehirler kümelenme mantığında ortaya çıkar, şehirlerin yarattığı değerler de zaman içinde yer değiştirir, ama kümelenme yapısını korurlar. Bugünün Hollywood’unu ortaya çıkaran düşünce de zamanında aynı yolu izler. Sinemanın ilk merkezi Londra ve New York’tur. Ancak ekonomik şartlar artık yetersiz kaldığında, hava şartları ve giderlerin daha makul olduğu Los Angeles yeni merkez olarak seçilir. Sinema kümeleşmesinin merkezini stüdyolar meydana getirir. Eski Western türünün kasabaları yeni baştan inşa edilir, bunu bilindik sokaklar, orman peyzajları, deniz sahnelerinin çekilebileceği devasa su tankları izler. Nihayetinde o kadar büyük stüdyolar kurulur ki, bunların sinema meraklıları tarafından gezilmesi, hafızalarda yer bırakmış filmlerin çekim mekanlarının sergilenmesi de kümelenmelerin türev değerine dönüşür. Düşününüz ki Birleşik Krallık Pinewood Stüdyoları’nda çekim yapıyor ve bunu bütün dünyaya pazarlıyorsunuz, aslında yaptığınız iş bir film çekimi olsa da bir süre sonra sadece işin ürünü değil kendisi de marka haline gelecektir.
Kümelerin yumaklara dönüşümü
Büyüyen kümeler ister istemez daha büyük finans gerektirir, oysa her kümenin karlı olmayacağı, bazılarının hüsranla sonuçlanabileceği açıktır. Bu durumda kümeler belli noktalarında birleşerek işlev ortaklığına gitmek zorundadır. Çoğu ilaç şirketi ticari hayatına bir laboratuvar olarak başlar, müstahzar adı verilen standardize ürünler geliştirerek büyür. Ortaya çıkarlan ürün talep görüyorsa laboratuvar biraz büyüyebilir, ama üretim aşaması fabrikaya genişler. Sonraki büyüme genellikle küçük çaplı firmaların ortaklığa gitmeleridir, böylelikle artık sadece Ar-Ge merkezi olarak adlandırılan yeni birimler doğar, fabrikalar ise üretimlerini özelleştirerek aynı ilacın hammadde üretiminden kutulamasına kadar geçen süreci değişik ülkelere yayar. Üretim zamanla o kadar büyük bir seviyeye erişir ki, firma karlılıklarını dikkate alarak bu kez daha büyük birleşmeler gerçekleştirilir; ortaya çıkan ilaç devi genellikle sağlığın her alanına yayılan yelpazede; yani diğer endüstrilere hammadde sağlayan, ilaçtan aşıya ve hatta bakım malzemesine dek pek çok alanda hakimiyet kurar.
İşte konglemerasyon, yani yumak biçimine dönüşmek aşaması, birbirinden farklı olduğu zannedilen şirketlerin birliktelikleridir. Artık ortada küme kalmamıştır, Tuzla’nın İzmit’le ya da Avcılar’ın Silivri ile birleşmesi gibi aradaki kısımlar nispeten seyrek kalsa da alanın bütünü doldurulmuş görünür. Siz otomobil üretimiyle uğraştığınızı düşünürken, arkasında petrol endüstrisi; tarım hacminizi genişletmeye çalışırken bir tarafında da ilaç endüstrisi bulunmak zorundadır. Kümelenmeler ipin bir ucu çekildiğinde size aşağı yukarı neyle karşı karşıya olduğunuzu anlatır, oysa yumak oluşturmuş sistemde ipin ucu pek görünmez. Bulup da çekerseniz sıkışma beklediğiniz yerde olmaz, o küçük ipin ucu aslında koca bir yumağın peşi sıra gelmesiyle sonuçlanır.
Aşırı büyümenin kaçınılmaz sonucu
Büyük ölçekli ekonomik faaliyetler sanılanın aksine sistematik hatalardan çok fazla etkilenir, kar maksimizasyonu sağlayacağını düşündüğünüz girişimler yumakların çözülemeyecek hale gelmesine ya da birbirlerinden kopmalarına neden olabilir. Ama diğer yandan baktığınızda yumak harekete geçerse beraberinde diğer yumakları da sürükler. Amerika bu tür büyük birlikteliklere başlangıçta rekabeti bozacağı için izin vermemiştir. Daha yakın zamanlı düzenlemeler “başarısız olmak için fazla büyük” (to big to fail) birleşmelerin kapısını açar. Bu yumaklardaki sorun çok büyük olmaları değil, artık dünyanın dengesini bozabilecek genişlemiş olmalarıdır.
Kümeleşmeler gelişmek için avantajlıdır, ama yumaklar ister istemez dolu fırtınaları, hortum felaketleri, buzul erimeleri; yani iklim kaymalarına neden olacak kartopu etkisiyle sonuçlanır.