Bugün 31 Mart, toplumda Titanik olarak bilinen, resmi adı RMS Titanic olan transatlantik yolcu gemisinin inşasına başlanılan tarihin tam 112’inci yıldönümü, hazin yolculuğunu hatırlamak için de doğru zamanı oluşturur. Geminin yapımı, denize indirilişi ve buz dağına çarparak batışı, popüler hafızaya pudra şekeri olarak serpilen hüzünlü aşk hikayesinden çok daha fazlasıdır.
Titan kelime anlamı olarak dev demek, mitolojideki karşılığından ötürü olabilecekten çok büyük olan nesneler titan benzeri (titanik) olarak adlandırılır. Geminin 269 metre boy, 28 metre en ve 53 metrenin üzerindeki yüksekliği akıllarda kolay şekillenmez; ama ortalama bir dairenin tavan yüksekliğinin iki buçuk metre olduğunu varsayarsanız, 53 metrelik yüksekliğin yirmi kattan yüksek bir bina olduğu gözünüzde canlanır, görkemli büyüklüğü kestirmek daha kolay olur.
Gemi 2435 yolcu ve 892 mürettebat, yani toplam 3547 kişi taşıyan devasa yerleşkesiyle “olimpik” sınıfındandır; iki yıl sonra denize indirilir ve donanımı 2 Nisan 1912’de tamamlanır. Sekiz gün sonra Southampton Limanı’ndan New York’a demir alır, ama 10 Nisan 1912’de başlayan seferi 15 Nisan’da batmasıyla trajediye dönüşür. İçerisinde balo salonlarından Türk hamamına kadar bütün sıra dışı olanakları taşıyan bu dev kütle, bir buz dağının geç fark edilmesi nedeniyle başlangıçta çok büyük olmayan bir gövde hasarı alır. Tasarımdaki esas hata deniz seviyesinin altında kalan boşlukların bölmelerle ayrılmaması değildir; darbeyle dolan suyun yaptığı basınç gövdedeki perçinleri attırır ve gövde ikiye parçalanır, yüzme yetisini yitirir. Sonrası nispeten filmde anlatılan pudra şekeri durumudur; ana yemek salonundaki orkestra yolcuları sakinleştirmek için artık bot güvertesine geçer ve çalmaya devam eder.
Bilinen kadarıyla 1515 kişinin ölümüyle sonuçlanan esas eksiklik ise “nasıl olsa batmaz” düşüncesiyle yolcu kapasitesinin çok altında tutulmuş filika sayısıdır. Durgun buz denizine can simidine sığınıp atlayanlar eksi iki derecelik suda donarak yaşama veda eder. Hayatını kaybedenlerin geminin yolculuk sınıflarına olan dağılımları daha açıklayıcıdır; ölenlerin yüzde 80’i erkek, sırasıyla birinci sınıftan yüzde 38, ikinciden yüzde 59, üçüncüden yüzde 75, mürettebattan yüzde 77 ve hala çalmakta olan orkestranın hepsi yaşamını kaybeder. Son çaldıkları parçanın ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
RMS Titanic öyküsü sadece bir deniz kazası değildir elbette, çok fazla dersi, tasarım ya da kader, korkaklık ya da kahramanlık, zenginlik ya da yoksulluk, efendilik ya da hizmetkarlık öyküsünü içerisinde barındırır…
- Titanic aynı gemide olduğumuz söylemlerine karnımızın tok olmasını sağlar; bütünüyle batsa bile güverteye yakın olanların kurtulma ihtimallerinin ikinci, üçüncü sınıf yolculardan ve hizmetkarlardan fazla olacağını fısıldar kulaklarımıza.
- Titanic batmamak üzere yapılmış gemiyi şiddetli fırtınanın değil, sadece küçük bir delikten dolan suların kolaylıkla yutabileceğini gösterir; can yelekleri su haddinden soğuksa sadece on beş dakikalık bir ek nefes üfler burunlarımıza.
Ve RMS Titanic aslında toplasan bir gram etmeyecek virüsün alaşağı ettiği dünya olur; filminin hafızalarda bıraktığı lezzet ise sadece bir fırt pudra şekeri olarak kalır…