İmkanlar konusundaki bu son irdeleme yazısında da aşırı imkanın doğru kullanılmaması durumunda varabileceği noktayı anlatmaya çalışalım. Yeterli imkanın olmaması durumunda kişide istek hala devam ediyorsa elindekileri kullanmayı başarır ve konuya bakış açısını değiştirir. Mesela, ortalamanın salatanın tadı olarak algıladığı sirke kavramı farklı gözle bakınca mayalanma sisteminin kullanıldığı farklı ve içerik açısından ortalamadan zengin türev ürüne dönüşür. Bunu daha önce fark eden ise sistemi bozmadan yıllar boyu sürdürerek balsamik sirke kavramına erişir. Elinde aşırı imkan olan birisi için ise durum farklıdır, sirkeyi bileşenlerine ayırıp bunları üzüm ya da elma olmadan da taklit edebilecek kavramın arayışına girer, buradaki ek kazanç ise mikroorganizma ve zaman faktörünün dışlanmasından doğan “çabukluk” olacaktır.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız sirke örneği hayatın pek çok alanı için geçerlidir. Mesela mikroskopun keşfedilmesi aslında çok çok önemli hücre ve mikroorganizmaların keşfedilmesiyle kalmaz, zaman zaman gülümseten, zaman zaman iç ürperten “gizli düşmanlar” kavramını yaratır. Teleskopun geliştirilmesi çok uzakları görmeyi sağlar, ama beri yandan gözetlenebilir olmak olasılığını beraberinde getirir. Telefonunuzun komum özelliği size makinenin yol tarif etmesini sağlar, konumunuzun bilinmesine aracılık eder, ama diğer örneklerde olduğu üzere eninde sonunda aklınızın çalışma dinamiğini değiştirir. Tamam, yıldızlara bakarak yön tayin etmenin çok ötesine olmamız güzel bir şeydir, ama aklın tutukluğu ister istemez diğer alanlara bulaşır.
Aşırı imkanın yol açtığı başkalaşma hissi
Nitekim aşırı imkan eğitimde çok büyük avantajlar sağlayabileceği gibi, mevcut olanın anlamsızlaşmasıyla da sonuçlanabilir. Bu bir yerde başkalaşma hissidir, olanı olduğu gibi algılama ve algıladığını anlamlandırma yetisi ciddi biçimde törpülenir. Yakın zamanda deneyimlediğimiz tıp eğitiminin vardığı nokta açısından örnekler aktaralım. İnternete bağlı bilgisayarların var olması size çok farklı alanları okuma şansı sunar. Bu işin öğrenci tarafıdır, ama eğitimci tarafına geçerseniz durum başkalaşır. Eskiden dokuların çok ince kesilmesi, bunların boyanması ve mikroskop altında incelenmesi olarak betimleyebileceğimiz histoloji (doku) bilimi artık mikroskopa gereksinim duymaz hale gelir.
Nihayetinde “görülmek istenen şey dokunun detaylarıdır”, tıp eğitimi vermek isteyen biri dokunun kesitini almak yerine yüksek çözünürlüklü görüntü satın alarak bilgisayar ekranından göstermek yolunu ister istemez seçer. Maksat görüntü ise bilgisayar ekranındaki büyütülebilir yüksek çözünürlüklü görüntü de aynı işi görür. Üstelik bu seçenek mikroskop gibi pahalı optik sistemler gerektirmediği gibi, aynı ekran mikrobiyoloji, anatomi ve hatta patoloji gibi benzer örüntüdeki bilim dallarını “lab dersine” dönüştürür. Artık bir zamanlar olduğu üzere kadavra kesip içinde sinir ya da damar aramak en gizemli ders değildir. Kat kat kolaylıkla açılıp toplanabilen maketler vardır, artık normal doku yapaylaşmıştır, toplar damar mavi, atar damar kırmızı boyanmış plastik kabartılar olarak hissedilir.
Aklın hapsolması aşaması
“Meseleler” konum ya da maket düzeyinde algılanmaya başlamışsa botanik, zooloji gibi bilimlerin alanını fazlasıyla daraltır. Dünyanın kısıtlı imkanlar nedeniyle uzun sürede irdelendiği ve anlaşılmaya çalışıldığı dönemi kapanır, artık aşırı imkan nedeniyle anlık duyumsandığı “Insta” çağı açılmış olur. Akıl gözleyip, irdeleyip, makale okuyup muhakeme etmek yerine emanet görüntü ve fikir içinde hapsolur.