Batma olasılığı olmayan yegane gemi

Bilgiye erişimin kolaylaşması nasıl okuma alışkanlığını artırmıyorsa, bir şeyi seyrederek öğrenme olanaklarının artışı da daha iyi anlaşılmasını sağlamaz. Sığlaşma sorunu, önceki çok fazla yazıda da değindiğimiz gibi olanakların artışıyla değil, insanların kolayı tercih etmeleriyle ortaya çıkar. Açık deniz ne kadar çekici görünse ve öykünmelere neden olsa da sığ sular güvenli algılanır. Ortalama görüş bunu “boyunu geçen sulara girmemek” olarak açıklar, oysa çekici ve ilginç olan yapısı gereği derinlerde yer alacaktır. Dünyayı bugüne dek değiştirmeyi başaran bütün yaklaşımlar risk alma becerisini bir biçimde beraberinde kapsar. Oysa risk dediğimiz kavram zaten günlük yaşamın içinde ayrılmaz bir bileşendir, gerçekleşmesi halinde “kader” olarak adlandırılır.

Resim https://www.linkedin.com/pulse/ccps-too-big-fail-sounds-familiar-dilan-maisuria adresinden alınmıştır. Dinozor: “sakin olun, zarar göremeyecek kadar büyüğüz”.

Tam da bu nedenle mesele risk almamakta değil, riskin gerçekleşmesi durumunda bunun üstesinden gelebilmektedir. Deniz örneğinden gidelim, balıkçı bile olsanız kazancınızı sağlayacağınız sürü kıyıda pek bulunmaz, açılmanız gerekir. Eski zamanların açık deniz kaptanlığı mertebesi, gemiye kumanda edebilme becerisiyle değil, mevsim, akıntılar ve hava durumu değişkenlerine hakim olursanız kazanılır. Bir yelkenlinin rüzgarla yakalayabileceği hız bellidir, çünkü rüzgar olsa bile yelkeni ancak ana direğin taşıyabileceği kadar açabilirsiniz. Zaman geçip motorlu gemilerin geliştirilmesinin işi kolaylaştırdığı sanılır, oysa bu kez de gemiler kolay kontrol edilemeyecek kadar hantallaşmıştır. RMS Titanic ister istemez batar.

Sigorta sistemlerinin emsalsiz üstünlüğü

Alegorinin en verimli biçiminin deniz olması elbette rastlantı değildir; deniz şartları kara şartlarından farklıdır. Bu fark bir yandan deniz hukuku kavramını ortaya çıkarır, diğer yandan da sigorta şirketlerinin doğumuna olanak sağlar. Eski Galata’nın bankalara ev sahipliği yapması ticaret merkezi olmasıyla açıklanabilir, ama sigorta şirketlerinin orada kümeleşmelerinin sebebi bu ticaret merkezinin deniz kıyısında olmasıdır. Yatırımcı gemiye, gemi de sigorta şirketine emanet edilmiş bir seyrüsefer izler. Riskin büyümesi kar olasılığını artırır, ama sigorta primini de ister istemez yükseltir.

Günümüze geldiğinde ise durum artık çok farklıdır. Denizde korsan kalmadığı gibi, meteoroloji haritaları sayesinde öngörülemeyen fırtına da yoktur. Önceleri birbirlerini de sigortalamak zorunda olan sigorta sistemlerinin artık mutlak üstünlüğü söz konusudur. Yatırımlar bankalara akarken, bankalar girişimcilere, girişimciler de yine sigortalara olası riskleri için prim öderler. Günlük yaşamda artık öngörülemeyen bir alanın kalmamış olması, bankaların ve sigortaların kanuni birlikteliğiyle desteklendiğinde artık “too big to fail” (batamayacak kadar büyük) kavramı kendiliğinden oluşacaktır.

Kültür denilen şey

Ne var ki sistem “too big to fail” kavramının geçerli olmadığın en son Lehman Brothers’ın çöküşüyle acı bir biçimde tadar. Konsolidasyon gerçekten çok büyük sermayeler yaratmayı başarmıştır, ama mevcut düzen bile bir yere kadar büyümeye olanak sağlamaktadır. Gemiyi ne kadar büyütürseniz çeperi döşeyen sacı o kadar kalınlaştırmak, iç bölmeleri de bir o kadar fazlalaştırmak zorunda kalırsınız. Tarihte bunun örneklerinden biri yine Galata’dadır, Ceneviz üçgeninin tepesi Galata Kulesi, bir köşesi Haliç Tersanesi, diğeriyse Kılıç Ali Paşa Camii olsa bile yerleşke içten de beş ayrı duvarla parçalara ayrılmıştır.

Görünen o ki çok büyük olanın sonsuza kadar ayakta kalacağına dair bir örnek yeryüzünde henüz oluşturulamamıştır. Ama kavram yine de geçerlidir, batma olasılığı olmayan bir gemi, şirket ya da devlet inşa etmek mümkün olmasa bile hiç kaybolmayacak, kaybolsa da eninde sonunda doğduğu yere dönecek ve varlığını sürdürecek bir sistem kurulabilir.

Bu sistem bilimin kendisi olmasa bile ondan da faydalanır, sığlaşma kolaycılığından muaftır. Kültür derken kat ettiğimiz şey tam da budur, yüzer, gezer, batar, çıkar; ama hatırlayanı olduğu sürece hep yaşar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir