İlkbaharın doğada yarattığı uyanışın aksine, insan çiçeklerin açmasından ziyade yaprakların kızıla dönmesinden daha fazla etkilenir. İlkbahar doğumları müjdeler, sonbahar ise yazın rahatlığının hasadıdır ki, bereket çiçeklerin açmasına değil hasadın zenginliğine bağlanır. Her yıl tekrarlayan bu süreç aslında insanın yıllık döngüsünden çok da farklı değildir. Kışın uyuttuğu düşünceler ilkbaharın neşesiyle canlanır meyveye durur, meyve ise yazın durağan enerjisini emerek olgunlaşır. Nitekim Vivaldi’nin Dört Mevsim kurgusu capcanlı bir ilkbahar başlangıcının sonrasında hızlı ve neşeli yaz günleriyle devam etmez, eserin en durağan notaları yazda biçimlenir. Yorum çok doğru görünür, kompozisyon yazın ritmini sonbaharın yaklaşmasıyla hızlandırır, herkesin hatırladığı esas tınısına sonbaharla ulaşır. Anlaşılan yaz durağandır, güneşe inat tempo taşımaz, ama biriktirir. Bu birikimin çıktığı kapı ister istemez insanın da bağ bozumu halidir.
Bağ bozumu bu bakışla bir gariptir, biz de döngünün etkisinden çok fazla çıkmayız. İlkbahar uyanışın başlangıcı sayılsa da insanın ve toprağın hazırlık telaşını taşır. Oysa yaz bütün bu yoğun çabanın, didinip uğraşmanın olgunlaşma beklentisidir. Bağ kurulmuş, tohum ekilmiştir, telaş böylelikle sona erer, yerini sabra bırakır. Geçirilen rahat, meşakkatsiz ve sıcak günlerin biriktikleri nihayetinde hasat edilecektir, mesele doğru zamanın kestirilmesindedir. Sonbahar öyle bir karşılanmalıdır ki, meyve en olgun halini, ürün en verimli biçimini yakalasın, emek ve sabır karşılığını layıkıyla alsın. Eskilerin sonbaharı bütünüyle berekete atfetmesi yanlış olmasa gerek, hayaller en çok yazın ekilir, ama hedefler sonbaharla biçimlenir, hayallerinin süslenmesi de kışa kalır.
Bizden öncekilerin daha az bildiği saplantısından vazgeçebildiğimizde sonbaharın emsalsiz değeri ortaya çıkar. İşte Vivaldi bundan esinlenmiş olsa gerek. İlkbahar doğanın, oysa sonbahar düşüncelerin canlanmasıdır. Vücut dinlenmiş, düşünceler biçimlenmiş, ürün bereketlenmiştir; sonbahar en çok da duyguların hasat edilmesi bekler. Döngüye eklenecek son bir dokunuş daha vardır, bağın genç olanı çok üzüm verebilir, ama aromanın en yoğunu yaş almış dallarda birikir. İnsan da yaşam döngüsünün her yeni yılında aynı şeyi tekrarlar, gençliğinin uçarılığı her baharda canlanır, ilk yaşlarının duyguları çoğu kez uçucudur, yarattığı ateş nispeten geçicidir. Oysa tutkunun esas alevi önceki ilkbaharlarından değil, sonraki sonbaharlarından doğar. Esinlenmeler olsa olsa akılda kalan cıngıllar besteler, ne var ki kalıcı eserler her yaz vakti yeniden pişen balsamik öyküsü benzer. Çok yoğun bir aroması vardır, çünkü meyveyi değil, çileyi biriktirmiştir; üzerine döküldüğü ne varsa tadını dillendirir.
Geçen yıl çok sıcak, üstelik boğucu bir yaz geçirdik. Değil sadece konuşmaları, çoğu kez buluşmaları ve hatta gözyaşlarını içimizde biriktirdik. Ne ertelenecek ne de vazgeçilecek seçenekler kaldı geride, “Vivaldi bir kez daha haklı çıktı” de hele, sonbahar bu yıl som-bahar oldu. İster hatıra defteri tutun, isterseniz olmadık maceralara soyunun; görünen o ki ufukta bundan ötesi kalmadı. Bu yıl da çoğumuz için duygusal bir bağ bozumu olacak, sabırla olgunlaştırılan hüzün nihayetinde ürüne duracak. İster satın, ister dağıtın, ister yazın ister artık damıtın; küp fazlasıyla inceldi. Sabır bir yere kadar sabır, inat bir yere kadar inat, hala hasat etmezseniz küp ortadan çatlayacak.