Aslında yazıların bu konuya dönüşeceği yoktu. Hani bir konuyu uzun uzun düşünmenize rağmen bir şey çıkartamamanın (önceki yazılardaki soluk borusu konusu) yetersizlik hissi belki pekiştirdi, ama daha çok muhatap olduğum bir soruyla şekillendi. Konu benim içinde olmak dışında bir katkım olmadan çekilmiş bir fotoğraf karesinde soruyu yöneltenin olmamasıyla ilgiliydi. Ve hemen ardından dizilen sözler “Allah kahretsin bizi…” biçiminde ifade bulan kırgınlık durumu… İnsanın kendisini beğenmemesi seyrek görülen bir durum olmasa da, “acınası olmak” halini çağrıştıran bu ifade Türkçede “aşağılık kompleksi”, (İngilizce ‘inferiority complex’) denen duruma dolaylı bir gönderme yapıyordu.
Herkesin birbirini neredeyse istisnasız eşleştirdiği aşağılık kompleksi tarihçeye göre bireysel psikoloji ekolünün kurucusu Alfred Adler tarafından betimlenmiştir, aşağılık karmaşası olarak da adlandırılır. Bu yaklaşıma sahip kişi kendini bazı yönlerden diğerlerinden aşağı hisseder ve ispat etme çabasına girer. Genel kaynaklardan alıntıdır, “bu durumun sıklıkla farkına varılmaz ve telafi etme düşüncesi kişileri eziyet içine sürükler; ya şaşırtıcı bir kazanım ya da aşırı bir sosyal iletişim bozukluğuyla sonuçlanır”. Alfred Adler ilk çalışmalarında teorisini Napolyon kompleksiyle tanımlar. “Özgüven eksikliği, saplantı bozuklukları, kültürel yozlaşma aşağılık kompleksinin nedenleri arasında gösterilebilir. Psikiyatrik bir hastalıktan çok psikolojik bir durumdur”.
Aşağılık değil de “aşağıdalık” durumu
Aslında betimlenen şey Türkçede kötü bir özellik olan “aşağılık insan olmak” değildir, aşağılık tek başına (ve özellikle) hakaret amacıyla kullanıldığında aşağılık kompleksinin anlamından çok insanlıkla bağdaşmama halidir. Adler’in tanımladığı o nedenle kendini diğerlerinden aşağıda hissetmeye karşılık gelir, yazının bundan sonrasında da bilinçli olarak aşağıdalık kompleksi olarak kullanılacaktır.
Adler, kompleksi çocuğun gelişme dönemi süresince ailesi ve genel dünyayla ilgili yetersizlik hissettiği düşüncesinden geliştirmiş görünür. Durumun telafisi amacıyla gösterilen psikolojik ve fiziksel çabaların sonuçsuz kalması halinde kişi örtbas etmek ve başkaları üzerinde üstünlük kazanmak için farklı yöntemler geliştirir. Yine aynı genel kaynağa göre “çoğu kez depresyonla birlikte beliren aşağıdalık duygularına emeklilikte ve yaşlılıkta sık rastlanır. Bu vakalarda hasta kendisine saygısını önemli derecede kaybetmiştir. Kişi toplumsal bakımdan düştüğünü ve önemsiz kaldığını hisseder ve böylece şüphecilik ve güvensizlik ortaya çıkar.”
İnsanlık kadar eski, masal kadar kaçınılmaz
Aşağıdalık kompleksinin nasıl ortaya çıktığı ve ne olduğu yine de pek fazla araştırılmamış görünmektedir. İlginç olan Adler’in (1870-1937) tanımlama tarihinin öncesinde kaleme alınmış pek çok eser aslında bir biçimde aşağıdalık kompleksine örnek teşkil edecek karakterler içerir. Üvey anne kraliçenin Pamuk Prenses’i kıskanması çok sonraları anlatılsa da, Habil ile Kabil’in ilişkisi de aşağıdalık kompleksinin başka bir ifadesidir; mesele insanlık tarihi kadar eski görünmektedir. Beri yandan “komşunun tavuğunun kaz görünmesi” genellemesi dikkate alındığında, aşağıda hissetme hali kıskançlıkla kardeştir, en azından önemli miktarda örtüşür. İstisnasız herkesi etkileyen bu kavramın irdelenmesi ve içinden nasıl çıkılacağı konusunda fikir teatisinde bulunmak yerinde olacaktır.