İnsanlar günlük yaşamdaki seçimlerini hangi kritere göre yaptıklarını genellikle fark etmezler. Öncekilerin usullerinden bir yol bellenir, böylelikle öncekilerin seçimi olanlar anlamlandırılmaksızın sürdürülür. İnsanın tabiatı aslında yeni seçenekler sunulması konusunda çok da istekli değildir, bir rutin yol belirlenmiştir, bunun dışına çıkıldığında nasıl bir duyumsamayla karşılaşılacağı fazla merak edilmez. Çok mu şaşırtıcıdır, kuşkusuz değil, bin yıldır benimsenmiş olan usulün bin birinci yılda değişmesi mantıksız bir beklenti olur; üstüne üstlük “yenilikçi” yaklaşımlar bile genellikle başlangıçta sürpriz gibi algılanırlar, ama çok kısa sürede terk edilirler.
Bu genel saptamaya karşılık insanın yeknesak aynı şeyleri yapmak konusunda saplantısı olduğunu söylemek de hatalıdır. Kabul görmüş öncekiler aslında içinde gereken çeşitliliği taşır, muhtemelen de kabul görmeleri bundan kaynaklanır. Bir genellemeye gidecek olursak, “insanın kabullenmiş oldukları kendi içinde ‘küçük’ farklılıklar içeren alışkanlıklarıdır”. Zira sadece biliş halinde olan biri yaşadığını anlayamaz, “düşünüyorum o halde varım” saptamasının ifade etmek istediği düşünme eyleminin önemi değildir (sanırız daha önce de söyledik), düşünüyor olduğunun bilinç haline erişmiş olmasıdır. İnsanın hiçbir eylem yapmaksızın salt düşünce formunda olduğunda yaşadığını anlaması mümkün olmaz.
Algı küçük farklılıklarla tetiklenir
Mantığın daha iyi anlaşılabilmesi için üretilmiş deyimleri örnek gösterelim, “bir dargın bir barışık”, sürekli barışık ya da sürekli dargın olmak haline göre avantajlıdır, set çekilir ve set aşılır, insan o ilişkinin gerçekten var olduğunu ancak bu şekilde hisseder. Sürekli aynı yoldan geçildiğinde “git gel Konyaaltı Saat” durumu ortaya çıkar, en kısa yol en iyi bildiğin yoldur deyimi de doğrudur, oysa geçilen yolun neresi olduğu hiç girilmemiş bir sokaktan geçince en iyi anlaşılır. Sürekli aynı kıyafeti giymek rahattır, hep standart ya da hep şık olabilirsiniz, etrafınızdakilerin gözleri benimsediğiniz tarza alışır, ama küçük bir eklenti aslında hep aynı kalan kıyafeti fark etmelerini sağlar.
Anlaşılacağı üzere bin yıllık benimsemeler aslında onların rutin olmalarından kaynaklanmaz, size yaşadığınızı, yediğinizi, sevdiğinizi, her neyse bir şeylerin farklılık gösterdiği kavramını hissettirdiği için benimsenmiştir. Bu hal elbette “sağı solu belli olmuyor” anlamında değildir, her zaman sıkıcı, şikayetçi olan biri tersini yaptığında fark edilir. Her zaman neşeli ve esprili olan biri de sessiz ve hüzünlü olduğunda alakayı kendine çeker. Yaşam düz bir çizgiden çok, büyüttüğünüzde görünür hale gelen küçük zikzaklardır. Sürekli evden işe işten eve yaşayan biri, deniz kıyısında on dakika oturup çay içtiğinde yaşadığını kavrar. Sürekli yan gelip yatan biri de birine hayrı dokunduğunda kendini işe yaramış hisseder ve mutlu olur.
Canlılık da farklılık üzerine kuruludur
Günlük yaşamın küçük değişkenliklerine dair anlattığımız örnekler elbette biyolojinin derinliklerinde de varlığını sürdürür. Uyku halinde bile beyin elektrik dalgaları oluşturur. Bir hücrenin hayatta olduğunu kanıtlayan şey DNA’sının durumu değildir, zarın iç ve dış gerilimi arasındaki farklılıktır. Bu fark bazen aşırı bir akışla tersine döner, deşarj oluşur, ama hemen ertesinde başlangıç konumuna getirilir, hücrenin yaşamakta olduğunun delili bu farkı oluşturabilme becerisidir.
Şimdi yaşadığını hissetmek ve küçük farklılıklar konusunda bu kadar lafı nereye bağlayacağımızı merak edebilirsiniz. Pek aklınıza geleceğini düşünmüyorum, ama siz yine de farklılık üzerinden yürüyün, haftaya konuyu geliştirelim.