Her ne kadar gerçeği savunmak ve yalan söylememek bize bir erdem olarak benimsetilmeye çalışılsa da insanlar yalan söyleyeni eleştirmezler, çünkü kendileri de söylerler. Yalan, beyaz ya da pembe, günlük hayatın akışı içerisinde çalım atmaksızın geçilemeyeceği kesin noktaların esneme manivelasını oluşturur. Nitekim gerçeğin varlığı ne kadar açıksa, bu yalanın kaçınılmazlığını da aynı şekilde perçinler. Mark Twain Yalan Söyleme Sanatı adlı eserinde “İncitici bir gerçeğin, incitici bir yalana göre hiçbir üstünlüğü yoktur” der. “İkisi de asla ağzımızdan çıkmamalıdır. Ruhunun kurtuluşu uğruna doğruyu söylemesi gerektiğini düşünen insan, öyle bir ruhun zaten kurtarılmaya lâyık olmadığını da düşünmelidir…”
Bununla birlikte psikiyatride mitomani olarak tanımlanan hastalık haline gelmiş, patolojik bir yalan biçimi de bulunmaktadır; tanımı 1891’de Alman doktor Anton Delbrueck tarafından yapılmıştır: “Tamamen orantısız ve fark edilebilir bir amacı olmayan, kapsamlı, karmaşık ve yıllar boyu sürebilen uydurmalardır…” Ancak bu tablonun özgün nitelikleri bulunmaz, o nedenle mitomanlar yalan makinesini de kolaylıkla yanıltabilirler. Genel popülasyonun para ve güç gibi kişisel çıkarlar için yalan söylemesine karşılık, patolojik yalancılar bunu doğal olarak yapar, reddedilmiş hissetmezler ve çok yüksek seviyede özgüvene sahiplerdir.
Patolojik yalancıların özellikleri
- Yalan söylediklerinin farkında değildirler, düşünce biçimleri ”büyüsel düşünce” olarak adlandırılır, ama kendileri de inanırlar.
- Normal insanların aksine yalan söylediklerinde utanç ve suçluluk duymazlar.
- Çoğu zaman çok güzel ve etkileyici, gerçekle fantezinin iç içe geçtiği inandırıcı yalanlar üretirler.
- Yalan söyleyerek kendilerini önemli bir insan veya kahraman gibi gösterirler.
- Çok üstün sözel yeteneğe sahiptirler, çoğu zaman kendi yalanlarına inanırlar.
- Eski yalanlarını desteklemek için sürekli yeni yalanlar uydururlar, ama bunu hobi niyetine yaparlar. Yüksek kaygılı durumlarda daha fazla yalan söylerler.
- Bazen kendilerini suçlayıcı ve zarar verici olabilirler; kendilerini olduğu gibi kabul edemeyen, güvensiz insanlardır.
- Yalanlarını anıları gibi anlatabilirler; anlattıkları gerçek bile süslemeleri nedeniyle gerçekliğini yitirir.
- Sürekli hayali senaryolar, hayali olaylar ve kişiler uydurur, tüm hayatlarını yalanlar üzerine kurarlar.
Hastalığın seyri
Bu hastalık genellikle kişilik gelişiminin en hızlı olduğu ergenlik çağlarında başlar; kökeninde düşük öz benlik saygısı ve kendine güvensizliğin yattığı kabul edilir. Bu eksiklikleri kişi yalan söyleyerek doldurmaya çalışır, aile yaşamları genellikle çalkantılıdır. Sahte benlik duygusu, gerçek benliği sahte benlikten korumak için idealizm, mükemmellik ve görkem yaratma mekanizmalarını kullanır. Yalan hastalığının ileri evresi nevroz ve psikozdur.
İlginç olan, Google taramalarında bu hastalığa örnek olabilecek bir kişi bile bulunmamaktadır.
Not: Yazının kaynağı Vikipedi’dir, çok fazla değişiklik yapılmadan alınmıştır.