Geçen yazıda olabildiğince detaylı anlattığımız mitomani, yani yalan söyleme hastalığı, tıpkı Alzheimer ya da bunama gibi, aslında söyleyenin hastalığı değildir. Bazı hastalıklar kişide olsa bile ceremesini başkaları çeker, çünkü kişinin mevcut hastalıktan haberi bile olmayabilir. Bunlar genellikle akıl sağlığına ilişkin durumlardır, ama ileri safhaya gelmiş fiziksel hastalıklar da kişinin ailesini, hatta çevresini da etkiler. Dolayısıyla mitoman aslında inanarak yalan söyler, yalanına ya da yalanlarına pekala olumlu karşılık da alabilir.
Sakın teşbih yaptığımızı sanıp örneği uzaklarda aramayın. Maaş promosyonları sonrası bütün personelin bankaya koşarak farkı dolara çevirmesi de söylenene inanmaktan ibarettir; sistem doların artacağını söylemektedir. Ana caddeye adım atar atmaz neredeyse bir yıl, belki de daha fazla süredir kayıttan yankılanan “… ölümcül kas hastası, sizin için önemli olmayan bir liralarla hayata tutunacak…” söylemi, Marmaray’da sık sık karşılaştığımız “çocuğumuz Baltalimanı Kemik Hastanesi’nde tedavi görmektedir. Büyüdüğü için çelik korsenin yenilenmesi gerekmektedir…” söylemlerinin gerçek olup olmadığını da kimse sorgulamaz, ama verebileceği kadarını vermeye devam eder.
Yalan, söyleyenin değil düşünmeden inananın sorunudur
Sorun anlatılanların gerçek olup olmamasında değildir; sorun diğerlerinin buna müsaade etmesinde, sağlık sisteminin genel harcamalarına göre devede kulak olmayacak bir paranın ödenmeyerek insanların monoton biçimde bunu istemesini, diğerlerinin sorgulamadan elinden geleni vermesini görmezden gelmesindedir. Çok yakınımızdaki kişiler, dertlerinin ne olduğunu açıklamadan eski hukukumuza dayanarak para isterler. Geri alma beklentisi olmadan verisiniz, zaman aşımına uğradığında yeniden isterler, o zaman yakınlarınıza sorarsınız, aynı tur onlar üzerinden de geçilmiştir. O zaman bir kez daha tekrar edelim, yalan hastalığı söyleyen kişinin sorunu değildir, ona ısrarla inanmayı sürdürenlerin sorunudur.
Siyasetin yankı odası sorunu
Ne var ki bu hastalık başkaları için de bulaşıcıdır, birine inananlar varsa, başkasına inananlar da vardır. Zaman içinde bu sorun haber aldığınız kaynaklara, sattığınız ürün ya da pazarlamasını yaptığınız düşünce için kamuoyu yoklaması yaptırdığınız şirketlere de bulaşır. İnsanlar olumlu sonucu almayı koşulsuz kabul ettiklerinde aksini savunanı zaten dışlarlar. Bunun bir sonrası kişilerin kendileri aynı düşünceyi paylaşanların sosyal medya birlikteliklerine hapsetmeleridir. Her paylaşılan “kalp” alır, kurulan küçük dünyalar yankılana yankılana büyür, ama kimse grubun dışına çıkamadığından gerçeğin ne olduğunu görebilen de artık yoktur.
Her şeyin nihayetinde olduğu üzere (sınav, maç, at yarışı, seçim…), insanlar sonuç açıklanınca çıplak gerçekle yüzleşir. “Çocuklar zehir gibi”, “çok güzel horon oynuyor, ne de olsa Laz uşağı”, “gümbür gümbür geliyoruz”, “birincide bitiriyoruz” gibi söylemlerin yankı olduğunu birden anlarlar. İyimserlik iyi bir şeydir, ama artık bir toplum hastalığına dönüşmüş mitomaniyle beslenirse hayal kırıklığı kaçınılmazdır.
Çözüm gerçekle yüzleşmektir, yoksa borç isteyen arkadaşınız ikinci tura başlayacaktır.