Konuştuğumuz, sohbet ettiğimiz çoğu kişinin hayatta kendilerne biçtiği sıra dışı bir rol var; figüran. Figüranlar, filmlerde, dizilerde, televizyon programları, tiyatro oyunları, hatta müzikal, opera ya da bale gösterilerinde sahnede görünen, buna karşılık “rol” sayılabilecek kadar konuşması bile olmayan yan kişilerdir. Burada oyuncu sözünü özellikle kullanamıyoruz, çünkü figüranlık için yüksek oyun becerisi gerekmez, deneyimsiz kimseler de figüranlık yapabilir. Aranan kriterler ana rolün gerektirdiklerine göre dakiklik (hızlı aksiyon), güvenilirlik (beklenen saatte orada olmak), esnek çalışma saatlerine uygunluk ve söylenenleri çabuk kavrama yetisidir.
Benim çocukluğumun Yeşilçam’ında figüranlar genellikle kahvenin müdavimleridir. İş çıktığında çağırılırlar, muhtemelen birkaç gün yetecek kadar bir yevmiye alırlar. Figüran filmin içerisinde genellikle akılda kalacak kadar uzun bir süre sahnede görünemez. O nedenle savaş filmlerinde duruma göre her iki tarafın askerlerini bile oynayabilirler.
Başarılı figüran star doğurmaz
Figüranın yan karakter oyuncusuna dönüşümü mümkün olmadığı gibi, başrole çıkış olasılığı da nerdeyse yoktur. Klasik Yeşilçam bir star sinemasıdır; başrol zaten ünlenmiş birine(genellikle gazetelerin düzenlediği yüz yarışmalarının birincileridir) doğrudan verilir, eğer film gişe yaparsa bunun devamı gelir. Bu başlangıcın diğer biçimi ise müzikle, daha doğrusu şarkılarıyla ünlenmiş birinin sinemaya transferidir. Yeşilçam spor (futbol) alanında başarılı olmuşların transferini bile denemiş görünür, ama bu yaklaşım beklenen gişe hasılatını yaratmamıştır.
Çevremizdekilerin kendilerini hayatın içinde figüran olarak görme yanılsamaları yukarıda anlattığım nedenlerden ötürü aşırı iyimserlik, hatta bir illüzyondur. Üstelik gerçek yaşamda da, fakiri ya da zengini, okumuşu ya da cahili, hayat sahnesinden figüran olamadan geçer. “Rol” seyredenler tarafından “konuşulur” olmaktır. Hızla akan bir film içerisinde figüranın gözlenerek algı düzeyine erişmesiolasılık dışıdır.
Herkesin kendi platosu vardır, çoğunluk arka plandır
Belki de bu hissiyattan, insanlar gerçek yaşamda da kendilerine bir film platosu kurarlar. Zengin olan sıra dışı faaliyetleri, aşkları ya da çıkışlarıyla rol kapmaya çalışır. Mesela fotoğraf merakını sergi boyutuna taşır, ara sokakta yakalanmak için muhabir kiralar ya da işi kolaylaştırmak için halkla ilişkiler şirketi tutar. Fakir olanın tek seçeneği ise sadece sosyal medyadır, algılanabilir figür haline gelebilmek için didinir, uğraşır. Başrollerin nasıl dağıtıldığı bilinmeyen bu sistemde yapılabilecek başka şey bulunmamaktadır.
Çoğumuzun figüran bile olmadığımızın açıklaması budur.Biz sokakta yürürüz, o sırada sokağın diğer tarafında film kayda alınmaktadır; doğal ve masrafsız arka plan için sokak en uygun mekandır. Figüranlar kameraya yakın geçip odakla ilişkili “örüntüye”dahil olanlardır. Bizise “görüntüye” arka plandan geçenler olarak gireriz, çoğunlukla fark etmeyiz, ama durup seyretmeye kalkarsakda zaten uzaklaştırırlar.
İronik olan da budur; bizim içinden bilmeden geçsek de film zaten bizim için çekilmektedir.
Biz farkına varsak da film zaten bizimle alakalı değildir.